Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Mantolu Kadın ve Elçin Poyrazlar

Diğer Yazılar

Yeşim Yörük
Yeşim Yörük
1977 yılında Almanya'nın Berlin şehrinde doğmuştur. İlk ve orta eğitimini Türkiye'de tamamladıktan sonra eğitimine Almanya'da devam etmiştir. Halen Almanya’da yaşamaktadır, tekstil ve dokuma sektöründe çalışmaktadır. 2018 yılında, Paradigma Polisiye Yayınları'nın düzenlediği Polisiye Öykü Yarışmasında, Misk-i Amber adlı öyküsüyle birinciliğe layık görülmüştür. 2019 yılından beri polisiye dergi Dedektif Dergi'de yazarlık yapmaktadır. 2020 yılında Dedektif Dergi’nin düzenlediği Zehirli Kalem polisiye öykü yarışmasında Çikolatalı Kurabiye adlı öyküsüyle mansiyon ödülü kazanmıştır. 2021 yılında ilk polisiye kitabı Kelimelerin Efendisi, 2022 yılında ikinci öykü kitabı Birtakım Cinayetler yayımlanmıştır. Çeşitli kolektif kitaplarda öyküleriyle yer almıştır.

Gazetecinin Ölümü ve Kara Muska romanlarının yazarı Elçin Poyrazlar, üçüncü romanı Mantolu Kadın’da aile içi şiddeti, erkeğin kadına yönelik güç gösterisini, kadının savunmasızlığını, kabullenişini, psikolojik ve fiziki şiddetin kadınların üzerindeki etkilerini, soluk soluğa bir cinayet kurgusunun içine ustaca Mantolu Kadın ve Elçin Poyrazlar 1serpiştirmiş. Roman iki farklı öyküyle ilerliyor. Bir bölümünde gizemli iki cinayeti çözme çabasında olan Cinayet Büro ekibinin koşuşturmacasına şahit olurken, diğer bölümde meçhul bir kadının ağzından tüyler ürperten hayat hikayesini okuyoruz. Mantolu Kadın, içinde barındırdığı iki kurguda da bir sonraki bölüme koşar adım gitme istediği uyandıran, heyecan ve gizem dolu, etkileyici bir roman.

Elçin Poyrazlar’ın Mantolu Kadın romanı polisiye özelliğinin yanı sıra toplumsal bir soruna da değiniyor. Kadının toplumdaki yerini olduğu kadar aile içindeki yerini de sorgulatıyor. Yirmi birinci yüzyılda hâlâ kadına şiddetin konuşulduğu ülkemizde ne yazık ki şiddetin önüne geçilecek hiç bir hamle yapılmıyor. Hele şiddet gördüğü kişi kadının eşiyse daha da çaresiz bırakılıyor. Baba evinden gelinliğiyle çıkan kadın, kefenle girmekle tehdit ediliyor, polis tarafından aceleyle barıştırılıp kocasıyla evine gönderiliyor. Ne ailesinden ne de devletten destek göremeyen kadın susmayı, sinmeyi, aciz kalmayı, inkar etmeyi, olmamış saymayı seçiyor, seçmek zorunda bırakılıyor. Ülkemizde, şiddet kurbanı mağdur kadınlar için bir çok kuruluş bulunsa da kadınlar ya bu kuruluşlara başvurmuyor ya da aradıkları güveni orada da bulamıyor. Doğduğu eve bile sığınamayan kadınların çoğu yabancı bir eve sığınmaktan kaçınıyor.

 

ŞİDDET

İnsanoğlu doğası gereği saldırgan bir yapıya sahiptir. Asırlar önce hayatta kalabilmenin şartlarından biri olan saldırma dürtüsü günümüze kadar insanı takip etmiş, derinlere gömülmüş olsa da bulduğu ilk fırsatta bu dürtü su yüzüne çıkmış ve bu da şiddeti doğurmuştur. Saldırganlık ve şiddet aslında iç içe geçmiş iki kavramdır.

Şiddeti tetikleyen etkenler çok çeşitli olup, insandan insana farklılıklar gösterir. Sadece uykusuz olmak bile insanı şiddete eğilimli hale getirebilir. Eğitim düzeyi düşük toplumlarda şiddetin çok daha fazla görüldüğü söylense de günümüzde eğitimli kesimde de fiziki ya da psikolojik şiddetin hakim olduğu bilinmektedir. Kişi, sınıf ve statüsü ne olursa olsun, karşısındaki kişiyle anlaşmazlığa düştüğünde, sorunları konuşarak halletmek yerine şiddete başvurmayı kendinde hak sayabilmektedir. Bunda büyüdüğü ortamın, ailesinin, ruh halinin etkisi olabileceği gibi yaşadığı coğrafyanın, örf ve adetlerin, kabul görmekle kalmayıp benimsenmiş atasözlerinin de etkisi vardır. Kızını dövmeyen dizini döver; dayak cennetten çıkmadır; kedinin kabahatini önüne koyarlar, ondan sonra döverler; oğlan doğuran övünsün, kız doğuran dövünsün; eşek sudan gelinceye kadar dövmek

Nasreddin Hoca fıkralarını bilir ve sanırım hepiniz seversiniz. Orada bile, çeşmeye su almaya giden oğlunu önce döven, sonraya kalırsa bir anlamı olmayacağını söyleyen bir baba figürü vardır. Nasihat verilmek istenirken bilinçaltına şiddet yerleştirilmiştir. Güçlünün güçsüze, akıllının aptala, büyüğün küçüğe, erkeğin kadına rahatlıkla uygulayabileceği, üstelik de bunu yapmakla kendini haklı göreceği bir şiddet sevgisi oluşturulmuştur. Yüzyıllardır süregelmiş ve daha yüzyıllar boyunca sürecek olan, güçlünün güçsüzle kavgası ne yazık ki bitmemektedir.

Şiddetin türleri arasında dayak, kesici ve vurucu maddelerle bedene zarar vermek, işkence etmek, yaralamak gibi fiziki saldırılar olduğu gibi aşağılama, alay etme, küçük görme, aşırı denetleme, cezalandırma, mahrum bırakma gibi sistematik psikolojik baskı da yer almaktadır. Fiziksel şiddet kolayca tespit edilebilirken, psikolojik şiddetin ispatı daha zor olduğundan kişide ruhsal bozukluklara sebep olmaktadır. Bu durum çoğu zaman tamiri mümkün olmayan hasarlar bırakabilir.

 

MANTOLU KADIN ROMANININ ÖZETİ

 

GİZEMLİ KADIN: G

“Ben ölü bir kadınım. Ölü bir kadınım ben. Şu dakika nefes alıyor olmam gerçeği değiştirmiyor. Ölüyorum. Öleceğim. Belki bir saat belki beş dakika sonra. Bilmiyorum. Katı bir cesede dönüşeceğim. Genç ve güzel bir cesede. …Çünkü hiç bir teslimiyet cezasız kalmaz.”

Gizemli bir kadın lise yıllarındayken, otoriter annesinin zoruyla, hiç tanımadığı bir adamla evlendirilir. Annesi için bir genç kızın en büyük talihi evliliktir. Oysa onun tek hayali üniversiteye gidip psikoloji okumak ve kendi ayakları üstünde durabilmektir. Müstakbel kocası üniversite hayaline onay verince evliliğin sandığı kadar kötü olmayacağına kanaat getirir. Hiç olmazsa annesinin baskılarından kurtulacaktır. Fakat hiç bir şey sandığı gibi olmaz.

Kocası ona karşı ilgisizdir. Çeşitli bahanelerle ondan uzak durmaktadır. Onu etkileyebilmek için elinden geleni yapsa da çabaları sonuç vermez. Kocasının gözünde dostlarına karşı güzelliği ile övünülen bir süs eşyasından öte gidememiştir. Onun mesafeli davranışlarının asıl sebebiniyse evliliklerinin birinci yılını doldurduktan sonra öğrenir. O zamana kadar kaba ve bencil olduğunu bildiği adamla, ilk kez o gece tanışır. Kocası iktidarsızdır.

Evliliklerinin üçüncü yılında gizemli kadın için daha da zor günler başlar. Başarılı bir doktor olan kocası, uzak bir şehrin en büyük hastanesinden teklif almış ve kabul etmiştir. Her zaman olduğu gibi yine ona fikrini bile sormadan aldığı bu kararla, bir anda gizemli kadını üniversiteden, arkadaşlarından ve ailesinden koparıp tanımadığı bir şehrin içine atmıştır. Gizemli kadın artık daha yalnız, daha çaresizdir.

Yeni hayatına bir türlü alışamayan kadının tek eğlencesi kitap okumak ve kocasının ona bahşettiği, yeni meşgalesi, otomobiliyle turlar atmaktır. Yine otomobiliyle deniz kenarına gitmek için evden çıktığı bir gün asansörde esrarengiz bir kadınla karşılaşır. Gözündeki güneş gözlüğü, başındaki eşarbı, ve siyah mantosuyla yanıbaşında duran bu kadına karşı, anlam veremediği bir şekilde ilgi duyar. Karşılıklı tek kelime etmediği kadını, sadece birkaç saniye görmüş olsa da düşüncelerinden çıkaramaz onu. Mantolu kadın onun için bir saplantı halini alır. Aynı apartmanda oturduklarından başka, hakkında hiç bir şey bilmediği bu kadın kimdir? Yüzündeki hüznün sebebi nedir? Peki, ya yanağındaki belli belirsiz yara izinin?..

Mantolu kadınla tanışması ve gizemini öğrenmesi uzun sürmez. Fakat kısa süre sonra, kader birliği yapmaya karar verdiği mantolu kadınla yolları ayrılır. Kocasıyla yeniden İstanbul’a dönmek zorunda kalır. Bu ayrılık beden sağlığını da ruh sağlığını da bozmuş, hayat onun için eskisinden bile daha dayanılmaz olmuştur. Hayatını değiştirmek için attığı hamle hüsranla son bulmuştur. Oysa bunun bir son değil, sonun başlangıcı olduğundan habersizdir.

 

CİNAYETLER

Bazen olurdu böyle. İyi ve hızlı başlayan bir soruşturma bir noktada tıkanıverirdi. Tüm ipuçları sessiz birer tanığa, tüm ümit veren yollar duvara dönüşürdü. Sizi duymayan sağır duvarlara…

Başkomiser Aydın Andız, takım elbisesi, kolalı beyaz gömleği, kravatı ve pardösüsü ile bir Cinayet Büro Başkomiserinden çok Amerikan aktörlerine benzemektedir. Felsefe kitapları okuyan, musiki seven, şan dersleri alan, soruşturmalarında kaba kuvvet yerine tatlı dil kullanmayı seçen, saplantılı ve fazla kibar bir adamdır. Tarzı ve tavırları yardımcısı İsmail Ataklı’yı gıcık etse de o iyi bir polistir. İsmail’in, Başkomiseri hakkında bildiği tek şey vaktiyle hakkında bir soruşturma açılmış olduğudur. Hiç kimse bunun sebebini ve soruşturmaya rağmen hâlâ neden görevde olduğunu bilmemektedir. Hiç evlenmemiştir Başkomiser Aydın. Peki, hiç aşık olmamış mıdır? Elbette onun da lavanta kokulu anıları vardır zihninde. Ve geceleri kabus olup üzerine çöken pişmanlıkları, acıları vardır. Anıları ve acılarıyla baş edebilmesinin tek yoluysa kendini işine vermektir.

Bir apartmanın otoparkında, arabasının yanında, iki kurşunla vurularak öldürülmüş olan Avukat Mustafa Şenyılmaz, komşusu tarafından bulunur. Olay yerine ulaşan Başkomiser Aydın ve ekibinin, yaptıkları soruşturma sonucunda maktulün evli olduğu halde sekreteriyle aşk yaşadığı anlaşılır. Sekretere göre Mustafa Şenyılmaz karısından boşanıp kendisiyle evlenecektir. Oysa maktul kısa süre önce karısına hayat sigortası yaptırmıştır. Bir insan boşanmak üzere olduğu bir kadına neden hayat sigortası yaptırır? Üstelik karısı ortada yoktur. Yoksa kadın bir aşk üçgenine kurban mı gitmiştir?

Henüz Avukat Mustafa Şenyılmaz cinayetinde hiç bir ilerleme kaydedememişken aynı şekilde öldürülmüş bir adam daha bulunur. Yapılan araştırmalardan sonra bu kişinin ünlü cerrah Yusuf Demirci olduğu ortaya çıkar. Hastanenin otoparkında iki kurşunla öldürülmüştür ve yine ortada ne suç aleti ne de bir delil vardır. İki kurbanın hiç bir ortak özellikleri yoktur. Tanışıp tanışmadıkları bile meçhuldür. Peki öyleyse, nedir bu iki adamı aynı kaderde birleştiren?

Soruşturma derinleştikçe ortaya çıkan deliller Başkomiseri dehşet içinde bırakır. İkinci maktul Yusuf Demirci’nin babasının anlattıkları soruşturmayı çok başka bir boyuta taşır. Aniden ortaya çıkan suç aleti ise hiç umulmadık birine aittir.

Başkomiser Aydın, birdenbire kendini gizem dolu iki cinayet soruşturmasının tam ortasında bulur. Keskin zekası bulmacıyı çözmeye yetecek midir? Katil kimdir? Bir yandan katili ararken bir yandan da geçmişin sırları ve acıları ile savaşmaktadır. Geçmiş peşini bırakacak mıdır? Tüm soruların yanıtları Elçin Poyrazlar’ın Mantolu Kadın romanında…

 

MANTOLU KADIN ROMANININ KÜNYESİ

Yayınevi: Hep Kitap

Basım Tarihi: Kasım 2018

Sayfa Sayısı: 189

Türü: Gizem, Polisiye

 

YAZAR HAKKINDA

Elçin Poyrazlar 1975 yılında Bursa’da dünyaya gelmiştir. 1997’de ODTÜ İşletme Bölümü’nden mezun olmuştur. Belçika’da Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler üzerine yüksek lisans yapmıştır. Brüksel’de ekonomi – politika doktorasını yaparken gazeteciliğe başlamıştır. Cumhuriyet’in Brüksel ve Washington temsilciliklerinin ardından Time – Out, Huffington Post, Vocativ ve BBC gibi uluslararası medya kuruluşları için çalışmıştır. İlk polisiye romanı Gazetecinin Ölümü 2014’te, ikinci romanı Kara Muska 2016’da, üçüncü romanı Mantolu Kadın 2018’de yayımlanmıştır. Halen Londra’da yaşayan Elçin Poyrazlar, İngiltere Polisiye Yazarlar Derneği’nin (CWA) üyesi ve Türkiye Polisiye Yazarları Birliği’nin kurucularındandır.

En Son Yazılar