Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Polisiye Edebiyat Notları/2 – Polisiye Romanın Yapısı

Diğer Yazılar

Gencoy Sümer
Gencoy Sümerhttps://gencoysumer.com/
Gencoy Sümer İTÜ İşletme Fakültesi'nden mezun oldu. Daha sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde Master ve Doktora yaptı. www.polisiyedurumlar.com sitesini kurdu ve internette pekçok öykü ve makaleleri yayınlandı. İlerleyen yıllarda Dedektif'in kurucuları arasında yer aldı. İlk polisiye romanı Feneryolu Cinayetleri 2017 yılında, Göl Kıyısındaki Ev & Gizemli Öyküler ve Aile Sırrı & Bir Percule Hoirot macerası 2018 yılında yayınlandı. Gencoy Sümer'in polisiye dergimizde yayınlanan eserlerini bu sayfada bulabilirsiniz.

Polisiye Romanın Yapısındaki İkilik*

Polisiye; suç, muamma ve dedektif unsurlarının mutlaka içinde yer aldığı bir tür. Ancak, bu unsurların varlığı, bir romanı polisiye olarak tanımlamamıza yetmez. Polisiye romanın yapısına da bakmamız gerekir. Polisiye romanın tüm edebi türlerden farklılığını bu özgün yapı oluşturur.

Polisiye romanda iki ayrı hikaye vardır. Bunlardan biri suçun, diğeri ise soruşturmanın hikayesidir. Romandaki esas anlatı, ikinci hikayedir. İkinci  hikaye başladığında, birincisi artık bitmiştir. Hatta çoğu kez birinci hikaye, kitap başlamadan sona erer. İkinci hikayenin amacı, birinci hikayeyi okura anlatmaktir. Eğer ikinci hikaye olmasa, birinci hikaye asla öğrenilemez. Yani, ikinci hikaye, birinci hikaye ile okur arasında aracılık yapma işlevi görür.

Bu ikili yapı, aslında bütün romanlarda vardır. Her roman, fabula dediğimiz hikayeden ve süje dediğimiz söylemden oluşan iki boyutluluğa sahiptir. Fabula, anlatıdaki olayların kronolojik bir sıralamasıdır; süje ise bu olayların yeniden sunumudur. Bu sunumu yapan yazarın kendisidir. Diğer bir deyişle süje, olay örgüsüdür. Hikaye ile olay örgüsü, aynı gibi görünseler de farklı kavramlardır. Bunlar, bir metindeki iki ayrı bakış açısını ifade ederler. Basit bir örnekle konuyu açıklayayım:

 

Tavşanla kağlumbağa yarıştılar. Yarışı kaplumbağa kazandı.

 

Bu fabuladır (hikaye).

 

Tavşanla kaplumbağa yarıştılar. Sonuç ne oldu biliyor musunuz? Yarışı kaplumbağa kazandı.  Çünkü tavşan kaplumbağadan çok daha hızlı koşmasına güvenerek yarı yolda uyudu. Uyandığında, kaplumbağanın bitiş çizgisine varmak üzere olduğunu gördü. Tüm gücüyle  koşmasına rağmen ona yetişemedi ve yarışı kaybetti. 

 

Bu ise, süjedir(olay örgüsü).

 

Hikaye ve söylemin, bir romanın ayrı ayrı bölümleri olduğunu düşünmeyin. Bunlar, romanı oluşturan metnin iki ayrı boyutudur. Hiçbir zaman anlatının içinde birlikte yer almazlar. Kitaptan okuduğumuz, sadece söylemdir, yani olay örgüsüdür. Olay örgüsünü okuyarak   hikayenin ne olduğunu kavrarız.

Buna karşılık polisiye romanda, iki hikaye bir arada ve okurun gözünün önündedir. Cinayet işleninceye kadar yaşananlar (birinci hikaye-olay) ve soruşturma (ikinci hikaye-söylem-olay örgüsü) metnin içinde birlikte yer alırlar. Okuyucu, her iki hikayeyi, ayrı ayrı görür ve okur. Polisiye roman bu iki hikayeyi metnin içinde ve üstelik yan yana barındırır. Bu tuhaf durum, sadece polisiye romana özgü bir özelliktir.  Suçu anlatan birinci hikaye aslında var olmayan ama gerçekte yaşananların, nelerin olup bittiğinin anlatıldığı hikayedir. Bu yüzden son derece büyük bir önem taşır. Soruşturmayı anlatan ikinci hikaye ise tamamen yapaydır. Kitapta var olmasına rağmen, diğerine göre önemi daha azdır.  Bütün işlevi, okurun “gerçekte ne olup bittiğini öğrenmesine” aracılık etmektir. Kitapta anlatılan hikaye budur.

Görüldüğü gibi, polisiye roman sadece suç-muamma-dedektif üçgeninden oluşmaz. Bu ögelere ilave olarak suç ve soruşturma hikayelerinden oluşan ikili bir yapısının da olması gerekir.

 

Suç ve Gerilim Romanlarının Yapısı

Suç romanındaysa durum farklıdır. Burada artık iki değil tek bir hikaye vardır. Daha doğrusu, iki hikaye birleşmiş ve ikinci hikayenin merkezde olduğu tek bir hikaye halini almıştır. Söylem, olayla birlikte aynı zamansal çizgide ilerler. Artık geçmişte işlenen bir suç yoktur. Suç, ikinci hikaye anlatılırken gerçekleşir. Dolayısıyla muamma da ortadan kalkmıştır. Roman kahramanının geçmişteki olayları irdeleyerek varacağı bir son çözümden  söz edilemez burada. Artık geçmişte ne olduğuna değil, gelecekte ne olacağına bakılır. Bu bağlamda, kahramanın başına ne geleceği de belirsizdir ve esas olarak romandaki gerilimi sağlayan da, polisiyedeki muammanın yerini alan bu merak unsurudur. Suç romanı ile polisiye roman arasındaki en önemli fark, iki hikayenin tek bir hikayeye dönüşmüş olmasıdır.

Gerilim romanı ise, polisiye ve suç romanı formları arasında bir yerdedir. Yapısında gene polisiyede olduğu gibi biri geçmişte, diğeri ise şimdide geçen iki hikaye vardır. Dolayısıyla, bir muamma içerir. Ancak muammanın çözümü, suç romanındaki gibi merkezi bir rol oynayan ikinci hikayenin nihai sonucu değildir. Muamma, bu türdeki romanlar için daha çok bir çıkış, bir başlangıç noktasıdır. Asıl ilgi, gelecekte ne olacağı üzerine yoğunlaşır. Romanın kahramanı (aynı zamanda okurlar) sadece daha önce olup bitenlerle ilgilenmezler. Daha sonra neler olacağıyla da ilgilenirler. Sadece geçmişi değil, geleceği de sorgularlar. Polisiyedeki geçmiş olayları açıklamaya yönelik merakla, suç romanındaki kahramanların başına ne geleceğinin merakı, gerilim romanında birleşir. Polisiyede ana karakterler bir tür dokunulmazlık zırhıyla kuşatılmışken, suç ve gerilimde ana karakterlerin yaşamları tehlike altındadır. Hikaye bittiğinde onların sağ kalıp kalamayacakları meçhuldür. Öte yandan gerilim romanında kahramanlarla ilgili bir başka belirsizlik de, şüphe altında olmaktır. Bu tür gerilimlerde, başta bir suç işlenir ve hikayenin kahramanı, polisin gözünde en büyük şüpheli durumuna düşer. Kahraman, masum olduğunu kanıtlamak için, hayatı pahasına da olsa, gerçek suçluyu aramaya başlar. Böylece kahraman; hem dedektif, hem kurban (potansiyel olarak),  hem de katil (polisin gözünde) konumuna gelir.

Görüldüğü gibi, polisiye ve suç romanları yapısal olarak birbirinden farklıdırlar. Polisiyede iki hikaye varken, suç romanında bu sayı bire düşer. Gerilim romanı ise bu iki türün arasında bir yere yerleşmiştir. Her iki hikayeye de yapısında yer verir ama ikinci hikayeyi daha fazla öne çıkartır.  Dolayısıyla, gerilimin polisiyeye daha yakın bir tür olduğunu söylemek mümkündür. Suç, muamma ve dedektif sacayağı üzerine oturan gerilim romanları, gerilim polisiyesi veya polisiye-gerilim olarak adlandırılabilir.

 

“Sapık” Romanı/Filmi Polisiye mi?

Şimdi geçen bölümde sorduğumuz sorunun cevabını verelim. Hatırlarsanız, Sapık romanından söz etmiş ve onu polisiye roman olarak tanımlayıp tanımlayamayacağımzı sormuştuk. Eğer, polisiye romanı (ya da filmi) sadece suç, muamma ve dedektifin varlığıyla sınırlarsak, polisiye dememizin önünde bir engel yok. Ancak, yapısındaki ikiliği incelediğimizde durum değişir. Sapık romanında/filminde, görünüşte sadece tek bir hikaye vardır. Gerek soruşturma, gerekse suçun hikayesi eş zamanlı olarak anlatılmaktadır. Kahramanların hayatı tehlikededir. Bir tanesi zaten ölmüştür. Diğerlerinin sonunun ne olacağı, olayın sonunda sağ kalıp kalmayacakları meçhuldür. Bütün bunlar, romanın/filmin türünün suç olduğunu işaret etmektedir. Ancak, eserin yapısı dikkatle incelendiğinde iki ayrı hikayenin mevcudiyetini görebiliriz. İkinci hikaye (soruşturmanın hikayesi) o kadar baskın ve o kadar merkezidir ki, birinci hikayeyi tamamen arka plana atmıştır. Birinci hikaye, Norman ve annesinin hikayesidir ve bir muamma içermektedir: Yaşlı kadın, eğer katilse, bu cinayetleri neden işliyor? Geçmişte ne oldu? Norman neden sorunlu? Kahramanların geleceğine ilişkin merak o kadar baskındır ki, okuyucu/seyirci ve  aynı zamanda kahramanlar da geçmişte ne olup bittiğiyle pek ilgilenmezler. Burada muamma tamamen ikinci hikayenin anlatılması için bir çıkış noktasıdır.

Bu çözümlemenin sonucunda ortaya çıkan, Sapık’ın bir gerilim romanı/filmi olduğudur. Katilin kimliğinin en sonda açıklanması ve muammanın çözülmesi, eserin aynı zamanda polisiye boyutunu ortaya koyar.

 

* Bu makalede, David Lodge’un “Modern Criticism and Theory, A Reader,” adlı kitabının içinde yer alan  Tzvetan Todorov’un “The typology of detective fiction” adlı makalesindeki görüşlerden yararlanılmıştır.

En Son Yazılar