Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

NİHAN APARTMANI

Diğer Yazılar

PENCEREDEKİ KADIN

ŞIPSEVDİ

TUTANAK

Yıllardır bu şehrin bir parçasıyım. Beni görenler “Hala ilk günkü gibi güzel,” dese de mutlaka başka bir sıfatla tanımlamaya devam ediyorlar beni.

Bakımsız, atıl, gizemli, yorgun, esrarengiz, karanlık…Ama ben bu sıfatların içinde en çok gizemliyi seviyorum. Ne de olsa bu gizem benim adımda saklı. Sahi tanışmadık değil mi sizinle? Bendeniz Nihan Apartmanı.

1900’lü yıllarda temelim atıldı.O zamanlar çok meşhur olan ama şimdilerde cazibesini yavaş yavaş yitirenbu semtte bir gelin gibi süzülürdüm. Kale gibi duvarlarım, caddeye bakan yüzümdeki geometrik süslemelerim, muazzam bir mermer işçiliğinin eseri olan gül motiflerim ve her biri farklı boyutlarda pencerelerimle ‘Ben buradayım,’ diyordum.

O günlerden bugünlere eski güzelliğimi kaybetsem de adım hep gizemli olaylarla anıldı. İlk sahibim, Ermeni aile çıktıkları seyahatte ortadan kaybolmuştu. Sonra Yakup Bey adında zengin bir iş adamı satın aldı beni. İlk iki katımı zamanın en ünlü terzilerinden birisi olan Mualla Hanım’a sattı. Diğer katlarda ise Yakup Bey ve ailesi yaşamaya başladı.

İlk zamanlar gül gibi geçinip gidiyorduk, ta ki Terzi Mualla bir gün dükkanında ölü bulunana kadar. Polisler geldi. Herkesle tek tek konuştular, sorular sordular, hiçbir şey bulamadılar. Günler günleri kovaladı. Olayın üstü kapandı, her şey unutuldu derken Mualla Hanım ile Yakup Bey arasındaki yasak aşk ortaya çıktı ve tüm deliller ortaya döküldü.

Mualla Hanım’ı öldüren kişinin Yakup Bey’in sessiz sakin eşi Safiye Hanım olduğunu düşünmeyin sakın. Onu öldüren Yakup Bey’in kendisiydi. Yakup Bey, Safiye Hanım’dan boşanmadığı gibi, Mualla Hanım’ın da peşini bırakmıyor, onu herkesten kıskanıyordu. Utanmasa moda evine erkek sinek bile sokmayacaktı. Bir gece kıskançlığına ve hırsına yenilen Yakup Bey, Mualla Hanım’ı gözünü kırpmadan öldürdü. Bu olaydan sonra Yakup Bey’in ailesi dağıldı,ben yine kimsesiz kaldım.

Bir süre sonra aç gözlü müteahhitlerin eline düştüm. Böldüler, parçaladılar, canımı acıttılar. Yeni Nihanlar yarattılar benden. Her bir parçama da yeni isimler verdiler. 1- C, 2- A, 4-B… Allah’tan caddeye bakan cepheme hiç dokunmadılar da eski popülerliğim devam etti. 

Zaman içinde yeni sahiplerim oldu. Her birini sevsem de kimisini miras derdine düşen hasımları öldürdü, kimisi duvarlarımın içinden geçen hayaletler gördüğünü söyleyip delirdi. Kimisi beni çocuklarına emanet edip kendine bir bakımevi buldu. Ama ben hep bir hancı gibi, herkesi misafir etmeye devam ettim. Kalın duvarlarım el verdiğince onların sırlarını sakladım, yeri geldi onlarla üzüldüm, yeri geldi onlarla sevindim.

Uzun zamandır sessiz sakin akıp giden hayatımız bir sabah 3-A’nın penceresindeki kiralık ilanın kaldırılmasıyla hareketlenmeye başladı. Yavaş yavaş birkaç eşya geldi. Portatif bir dolap, basit bir yatak, küçük bir çalışma masası, birkaç kutudan oluşan kırılacak eşya kolileri… Eşyalar hızla yerleştirildi ve neredeyse akşam olmadan yeni misafirim, 3-A’nın yeni kiracısı İlknur valizleriyle kapıda belirdi.

İlknur’a “Hoş geldin!” diyen ilk kişi 4-A’daki Türkan Hanım oldu. Altmışlı yaşlarının başında, kısa boylu, balık etli, baş örtüsünü her zaman çenesinin altında fiyonk yapan Türkan Hanım, balkonundan geleni geçeni izlediği için Mobese Türkan olarak da bilinir.

Mobese Türkan, İlknur’un taşındığı gün her şeyi yakından izlemek için 1-C’deki Kedili Yıldız’a çay içmeye gitmiş, Yıldız’ın kedilerinden her ne kadar hoşlanmasa da saatlerce oturmuş, İlknur’u beklemiş ve onu görür görmez nefes almadan konuşmaya başlamıştı.

“Hoş geldin evladım. Yeni kiracımız sensin demek. Ben Türkan Teyzen. Bu da Yıldız Hanım. Adın ne? Ne iş yapıyorsun? Öğrenci misin? Çift kişilik yatak getirdiler, evli misin? Sen hiç evine çıkma şimdi. Valizlerini buraya alalım gel bir çay iç, sohbet ederiz.”

Mobese Türkan’ın ardı arkası kesilmeyen cümlelerinden, 4-B’de oturan ve belli etmeden apartmandan içeri girmeye çalışan Nuri’de nasibini aldı.

“Nuri oğlum işten mi geliyorsun? Vallahi çok iyi denk geldin. Al yeni komşumuzun valizini Yıldız Teyze’ne getir. Kızım hadi sen de içeri gir.”

Neye uğradığını anlamayan İlknur, Mobese Türkan’ı geçiştirmeye çalışsa da kendini bol kedili bir evde, elinde ince belli bir çay bardağıyla  Kedili Yıldız, Mobese Türkan, ve ayağındaki biri mor biri mavi renk çorabına bakmadan  onu baştan aşağıda süzen gözlüklü, kıvırcık saçlı Nuri ile çay içerken buldu.

Çay sohbetindeki sessizliği bozan Mobese Türkan oldu.

“İlknur kızım ne iş yapıyorsun?”

“Çevirmenim ben Türkan Hanım. Evden çalışıyorum.”

“Ne hanımı ayol. Türkan Teyze de bana. Evden çalışıyorsun demek, ne güzel. O zaman bol bol birbirimize gider geliriz.”

“Tabii beklerim ama işlerim çok yoğun. Müsait olunca misafir ederim sizleri.”

Aldığı cevap Mobese Türkan’ın hoşuna gitmediği için rotasını İlknur’u süzen Nuri’ye çevirdi.

“Nuri oğlum, annenler hala yazlıkta mı? Ne zaman gelecekler?”

“Yaz sonuna Türkan Teyze.”

“Apartmandaki herkes yazlıklarında zaten. Neyse kışa şunun şurasında ne kaldı ki. Renklenir yine apartmanımız.”

Nuri’yle uzun bir sohbete giremeyeceğini anlayan Mobese Türkan, çayının son yudumunu alıp çay kaşığını bardağının üzerine koydu. O zamana kadar ağzından tek kelime çıkmayan Yıldız,

“Türkan Abla bir bardak daha almaz mısın?” dedi.

Mobese Türkan “Ziyade olsun,” deyip, baş örtüsünü  sıkılaştırdı, ayağa kalktı.

“Hadi çocuklar kalkın gidelim. Yıldız Teyzeniz daha sokaktaki kedilerini besleyecek. Evdekiler yetmedi, bir de sokakları arşınlayacak.”

Kedili Yıldız, “Ay aşk olsun olur mu öyle şey Türkan Abla. Ne güzel oturuyoruz.” dedi ama o daha cümlesini bitirmeden İlknur ile Nuri çoktan ayaklanmış ve kapıya yürümeye başlamıştı.

İlknur, yeni komşularına tam teşekkür edecekti ki, 3-B’nin kapısı açıldı, herkesin kafası karşı kapıya döndü. Elinde çöp poşetiyle Sevgi’yi gören Mobese Türkan hemen lafa girdi.

“Güzel kızım nasılsın?”,

“Teşekkür ederim Türkan Teyzeciğim. Siz nasılsınız?”

“İyiyim kızım. Bak yeni komşumuz İlknur.”

“Merhaba. Umarım taşınma sürecinde çok rahatsız etmemişimdir sizi. Birkaç gün daha gürültü yaparsam kusuruma bakmayın. Bu arada ben evden çalışıyorum. Taşınma telaşım bitince sizi kahveye beklerim.” dedi İlknur.

Hem Mobese Türkan hem de Nuri, konuşmak için ağzına kira isteyen, komşularını eve davet etmemek için kırk dereden su getiren İlknur’un, Sevgi’yle neden bu kadar candan konuştuğunu anlamamıştı ama ben biliyordum.

Mobese Türkan, Sevgi’ye söz hakkı tanımadan Nuri’ye dönüp “Nuri, Sevgi Abla’nın çöpünü al, at çocuğum. Kadın başına çıkmasın bu saatte sokağa. Hadi kızlar siz de doğru evlere.” 

İlknur, herkese misafirperverliği için teşekkür edip evine girdi. Yorgundu ve bir an önce yatmak istiyordu ama cep telefonuna gelen mesaj sesiyle irkildi.

“Müsait olduğun zaman beni ara.”

İlknur mesaj atan numarayı çevirdi. Telefon ilk çalışta açıldı. O telefonla konuşurken Nuri de elinde Sevgi’nin çöpü, karşı kaldırımdan İlknur’un salon penceresine bakıyordu.

***

Neredeyse bir haftadır her güne Türk kahvesi kokusu ve İlknur’un ‘Evet’, ‘Hayır’, ‘İncelemeye devam edeceğim.” şeklindeki kısa konuşmalarıyla başlıyordum. İlknur bugün de bir yandan kahvesini yudumluyor, bir yanda da bilgisayarından bir şeyler okuyup, not alıyordu. Zil sesiyle apar topar bilgisayar ekranını kapattı. Not kağıtlarını çalışma masasının çekmesine yerleştirirken, “Geliyorum!” diye seslendi.

“Kapıdaki kesin Türkan Hanımdır,” diye söylene söylene yürüdü ama kapıyı açtığı zaman karşısında kucağında minik bir yavru kedi tutanYıldız’ı gördü.

“Günaydın Yıldız Hanım. Bir şey mi oldu?”

“Yok kızım yok.  Benim yavru kedilerden birisi kaçmış da senin paspasın üzerinde buldum. Hazır buraya kadar çıkmışken sana da günaydın demek istedim.

Bu tesadüfü fırsata çevirmek isteyen İlknur,

“İçeri geçmek ister misiniz? Birlikte kahve içer, sohbet ederiz.”

“Açıkçası kahveye hayır diyemem.”

Yıldız kucağında yavru kedisi, meraklı gözlerle evi süzerken İlknur bol köpüklü iki Türk kahvesiyle geldi.

“Yıldız Hanım, uzun zamandır burada mı yaşıyorsunuz?”

“Ah neredeyse otuz yıldır. Bak mesela Nuri benim elime doğdu sayılır.”

“Nuri, şu gözlüklü çocuk değil mi? Biraz tuhaf sanki. Bugün sabah yürüyüşe çıkarken denk geldim. Benim ve karşı komşumun çöplerini alıp koşa koşa gitti.”

Yıldız Hanım kibarca gülümdi,

“Nuri, oldu bitti kendi halinde sessiz sakin bir çocuktur. Etliye sütlüye karışmaz, hepimize yardım eder. İyilik olsun diye yapmıştır kızım. Tuhaflıktan değil. Çok güzel resimler çizer. Zaten bu işin okulundan mezun oldu. Evden işe, işten eve gider, akşamları da odasında çizer durur. Birkaç arkadaşı dışında kimseyle görüşmez. Nuri çok içine kapanık diye annesi Nur Hanım da üzülüyor ama bu da onun yaradılışı işte.”

İlknur lafı karşı komşusu Sevgi’ye getirmeye çalışırken Kedili Yıldız, İlknur’dan önceki kiracıları anlatmaya başladı.

“Diyorum ya otuz yıldır buradayım. Mesela senden önceki kiracılar on yıldır Nihan Apartmanı’nda oturuyordu. Nasıl oldu anlamadık ama yıllar boyunca çıkmayan tayin çıktı, Ankara’ya yerleştiler. Senden iyi olmasınlar, iyi insanlardı.”

Ah Yıldız Hanım ah. Hiçbir şeyden şüphelenmezdin. Kocan olacak adamdan da şüphelenmedin, bıraktı gitti seni o sarışınla. Yıllar boyunca tayini çıkmayan ailenin tayini birdenbire neden çıkar. Ay neyse konuyu dağıtmayayım. İlknur yine araya girmeye çalıştı,lafı Sevgi’ye getirdi.

“Karşı komşum Sevgi çok hoş bir hanım.”

“Demek tanıştınız Sevgi ile. Nasıl zarif birisi değil mi?”

“Evet.”

“Kendi halindedir o da.  Sabahları işe gider, akşamları da çok geç olmadan gelir evine. Bir erkek arkadaşı var. Arada sırada gelir.”

İlknur, Sevgi’nin erkek arkadaşıyla ilgili soru sormayayeltendiği sırada Kedili Yıldızkonuyu yavru kediye getirdi.

“İlknur kızım bu kedi pek acıktı. Ben gideyim de mamasını vereyim.”

İlknur bu durumdan hiç hoşnut olmamıştı ama kalması için Kedili Yıldız’a ısrar ederse göze batacağını düşünüp susmayı tercih etti.

İlknur, Kedili Yıldız gittikten sonra telefonunu çıkartıp mesajlarını kontrol etti.

“Beni ara.”

İlknur telefondaki sese her zamanki gibi ‘Evet.’, ‘Hayır.’ ‘Dosyalarda yok.’ ‘Kontrol ederim.’ gibi kısa cümlelerle cevap verdi. Biliyorum içinizden ‘Bu kadar gizem yeter!’ diyorsunuz. Haklısınız. Size İlknur’un hikayesini anlatmanın zamanı geldi.

4-A’nın kiracısı İlknur hem İngilizceyi hem de Almancayı ana dili gibi konuşabiliyor ama çevirmen değildi.. İnsanlarla konuşmayı çok sevmese de onların ağzından istediği cevapları alma konusunda uzmandı. Gerçi bu yeteneği Mobese Türkan ve Kedili Yıldız üzerinde pek işe yaramadı ama yine de bu konuda iyi bir avcıydı. Kılık değiştirmeyi, bir başkasının yerine geçmeyi iyi becerir ama bunu yaparken duygularını işine karıştırmazdı. Hatta bu konuda o kadar iyiydi ki bu yetiler zamanla karakterinin bir parçası olmuştu.

Akademide aldığı eğitim sonrasında devlet bursuyla yurtdışına gidip suç şebekeleri üzerine çalışmalar yapmıştı. Türkiye’ye dönünce yurtdışında elde ettiği başarıları atandığı şubelerde taçlandıran İlknur, polis teşkilatının gizli soruşturmacılarındandı.

Yeni görevi, bir ucu Almanya’ya kadar uzanan suç şebekesini ortaya çıkarmaktı. Silah kaçakçılığı, dolandırıcılık, firari çete liderleri… Görevi için geçici bir süre başka bir mahalleye taşınacak, ailesiyle ve arkadaşlarıyla sadece telefonda görüşecek, kısacası mevcut yaşantısını şebekenin ipliği pazara çıkana kadar unutacaktı.

İlknur’un peşine düşeceği suç şebekesi prosedürlere uygun olarak açtığı emlak şirketini paravan şirket olarak kullanıyor hem Almanya’da yaşayan Türkleri hem Türkiye’de ev sahibi olmak isteyen dar gelirleri dolandırıyordu. Alım satım işlerinin hepsi kılıfına uygun olarak yapılıyordu. Ta ki Çete Lider’i Ömer önce işleri büyütme hırsına, sonra da aşka düşene kadar. Dosyadaki en zayıf halka, bir süre önce Almanya’dan Türkiye’ye taşınan Ömer’in sevgilisi Sevgi’ydi. Plan oldukça basitti. İlknur, Sevgi’den çeteyle ilgili detayları öğrenip sonrasında operasyonla çetenin çökertilmesini sağlayacaktı.

Temellerimin atıldığı günden bugüne kadar türlü türlü olayla karşı karşıya kalmıştım ama ilk kez işin sonunun nereye varacağını ve İlknur’un bu işi nasıl çözeceğini merak ediyordum. İlknur dumanı tüten ve kokusu apartmanı saran bir tepsi kekle Sevgi’nin kapısını çaldı.

İlknur’u gören Sevgi afallasa da onu içeriye buyur etmekte gecikmedi. İlknur’un ziyaretindeki amaç Sevgi’den bir şey öğrenmek değil, evini ve yaşayışını görmekti. Oturdukları odada, aynalı konsolun önünde bir resim vardı. İlknur, Sevgi ile sohbeti başlatmak için resimdeki kız çocuğundan başlamanın iyi bir fikir olacağını düşündü.

“Ne güzel bir çocuk. Sana çok benziyor. Yeğenin mi?”

“Hayır kızım.”

“Ay bayılırım çocuklara ben. Nerede o seveyim azcık.”

“Ailemin yanında Almanya’da. Eşimle ayrıyız biz.”

“Zor olmalı. Yani ben anne değilim bilemem ama kızın orada, sen burasın.”

“Sık sık görüşüyoruz. Siz ne iş yapıyorsunuz.”

“Çevirmenim ben. Hatta şu sıralar anne çocuk ilişkisi üzerine bir kitap çeviriyorum. Çocuklar belli döneme kadar öz bakım aldıkları kişilerle kurdukları ilişkilerine göre ilerleyen dönemlerde ilişki stillerini oluşturuyormuş. Sizi özlüyordur diye düşünüyorum.”

İlknur bir şekilde lafı evirip çevirip Sevgi’ye getirmeyi başarmıştı ama Sevgi’nin bu konudan rahatsız olduğu her halinden belliydi. Ancak bu yabancının niyetinin ne olduğunu asla kestiremediği için kibarca yanıt verdi.

“Kısa bir süre süre sonra döneceğim Almanya’ya. Sorun olacağını sanmıyorum onun için.”

“Çok güzel. İş için mi geldiniz İstanbul’a. Bazen ben de çeviri için başka şehirlere gidiyorum.”

“Evet kısa bir süreliğine iş için diyelim.

“Duvardaki tablo çok hoş. Mona Lisa. Siz mi yaptınız?”

“Hayır, Nuri yapmıştı. İlknur Hanım, sohbetimiz çok güzel ama benim ev için bir şey almam lazım. Ayıp olmazsa sohbetimize sonra devam edelim mi?”

“Ah tabi tabi. Ne zaman isterseniz bana gelebilirsiniz.”

İlknur, Sevgi’ye teşekkür edip kendi evine geçerken meraklı iki gözle karşı karşıya geldi, boşta bulunup elini beline attı. Gizli soruşturmacı olduğu zamanlarda üzerinde silah taşımadığını hatırlayıp bir an için kaygılansa da karşısındakinin Nuri olduğunu görünce derin bir nefes aldı.

“Korktunuz beni.”

“Neden korktunuz ki? Kiminle karşılaşmayı bekliyordunuz? Beliniz mi ağrıyor?”

“Kimseyi beklemiyorum. Belim mi? Ha, evet taşınma işleri malum.”

İlknur, Nuri’nin bu kadar dikkatli olmasına şaşırmıştı.

“Siz ne yapıyorsunuz burada?”

“Apartman boşluğunun lambaları yanmıyor. Ne zamandır değiştirmeyi düşünüyorlar ama kimse bir şey yapmıyor.”

“Birilerini mi çağırsak acaba bunun için?”

İlknur lambaları da apartmanı da pek umursamıyordu ama Sevgi’nin evden çıkmasını beklediği için Nuri ile sohbet etmeye devam etti.

“Gerek yok kimseye. Ben halledeceğim. Bugün yarın yaparım.”

Nuri cümlesini bitirmişti ki, Sevgi iki dirhem bir çekirdek giyinmiş, elinde çöpüyle çıktı.

“Merhaba Sevgi Abla. Nasılsın?”

“Merhaba Nuri. İyiyim.”

“Biz de İlknur Hanım ile lambaları konuşuyoruz. Elindeki çöpü istersen bana ver üstün kirlenmesin, nasılsa lamba almaya gideceğim. Onu da atarım.”

Sevgi, kafasıyla Nuri’ye teşekkür edip her iki komşusuna da “Görüşürüz,” dedikten sonra apartmandan koşar adım çıktı.

İlknur da Nuri’den izin istedi, evine girdi. Biraz soluklandıktan sonra, yatak odasındaki eski model, tuşlu telefonu alıp merkezi aradı. Karşıdaki kişi telefonu ilk çalışta açtı.

“Selam. Bu iş zor olacak. Kadın ser verip sır vermiyor. Kızı var, ama Almanya’da. Şebekenin ne iş yaptığına dair bir fikri olup olmadığını netleştirebilmiş değilim. Ama kızı, ailesi ile ilgili sorduğum soruları geçiştirdi ve rahatsız oldu. Şebeke, bunlarla tehdit ediyor olabilir kızı. Bir de Nuri diye birisi var burada. Tuhaf bir tip. Ay yok, zararı yok ama ilginç birisi. Sevgi’nin dosyasını bugün yine okuyacağım.”

İlknur,  Türk kahvesini hazırladı, dosyalarını alıp koltuğa kuruldu. Daha önce defalarca okuduğu evrağı bu sefer didik didik etti. Bazı satırların altını incelikle çizdi.

80’li yıllarda Almanya’ya göç eden kalabalık bir ailenin orada doğan tek çocuğuyduSevgi. Ailesinin marketinde çalışmak yerine gayrimenkul danışmanlığı yapan bir emlak danışmanlığı merkezinde işe başlamıştı. Hem Türkçe hem de Almanca bildiği için kısa sürede başarılı bir çalışan olmuş ve çağrı merkezinin sahibi Ömer’in dikkatini çekmişti. Ömer jestleri ve iltifatlarıyla kısa zamanda Sevgi’nin kalbini kazanmıştı. Aralarında başlayan ilişki iniş çıkışlara rağmen devam etmişti. Sevgi’nin hamileliği her ikisi için sürpriz olsa da Sevgi çocuğu doğurmak için ısrar etmişti. Basit bir nikah kıyılmış ve Sevgi ile Ömer, artık sadece iş değil aynı zamanda hayat arkadaşı olmuştu. Sevgi, ailesine ne kadar imkân sunarsa sunsun onlar hiçbir zaman bu ilişkiyi onaylamamış ve bu durum zamanla Sevgi’yi yormuştu. Zeki ve hızlı karar alabilen birisi olan Ömer, gayrimenkul şirketinin bir kolunu Türkiye’ye taşınmaya karar verdiği zaman Sevgi’yi buraya getirmiş ve böylelikle Türkiye serüveni başlamıştı.

İlknur, dosyaların içinde kaybolmuştu ki dışarıdan gelen gürüyle sıçradı  fırlayıp kapıyı açtı. Nuri, bir elinde alet çantası diğer elinde bir lamba, Mobese Türkan’a laf anlatıyordu.

“İyi misiniz? Gürültüyü duyunca geldim.”

Nuri, İlknur’un soruna cevap verecekken Mobese Türkan fırsatı kaçırmadan konuşmaya başladı.

“Kızım yok bir şey merak etme. Nuri, lambalara bakıyormuş da alet çantasının ağzı açık kalınca içindekiler yere dökülmüş. Ben de Kedili Yıldız’a gidiyordum denk geldik kapında.”

İlknur, aletleri toplayan Nuri’yi baştan aşağıda süzüp lafa girdi.

“Lambaları değiştirmek için alet çantası yerine merdiven daha çok işine yarar aslında Nuri.”

“Eski bir apartman burası, nerede neye ihtiyacınız olacağını bilemezsiniz.”

Eski mi? Nuri, seni severim ama göz göre göre yüzüme de eski demeni kaldıramayacağım. Neyse konu ben değilim. İlknur, Nuri’ye sorgulayan gözlerle bakıyordu. Bu durumdan rahatsız olan Nuri,

“Bir şey mi diyeceksiniz İlknur Hanım.”

“Aaa evet lambaları yapabildiniz mi? İsterseniz birisini çağırabilirim.”

Apartmana birilerinin gelme ihtimali Mobese Türkan’ı heyecanlandırmıştı.

“Ay gelsinler tabi. Elektrik işi zor iş.”

“Gerek yok Türkan Teyze. Ben hallettim. İlknur Hanım, basın isterseniz elektrik düğmesine.”

İlknur, düğmeye bastığı anda koridor apaydınlık oldu. Nuri’nin performansı karşısında iki kadına teşekkür etmekten başka yol kalmamıştı.

Mobese Türkan, merdiven tırabzanlarına tutuna tutuna aşağı inerken, İlknur yavaşça kapıyı kapatıp dairesine girdi. Nuri’de İlknur’u kuşkulandıran bir şey vardı ama önceliği Sevgi olduğu için onu sonraya bırakmaya karar verdi. Arka cebinden telefonunu çıkardı ve gelen mesajı okudu.

“Ömer, Türkiye’ye geldi.”

Ömer, Türkiye’ye geldiyse, apartmana da gelecekti. Bu durumda İlknur gözlerini dört açmalıydı. Pencerenin önüne gitti,perdeyi araladı. Şubedekiler arabalarıyla pusuya yatmış, bekliyorlardı. İlknur sandalyeyi pencerenin önüne çekip beklemeye başladı. Birkaç saat sonra Sevgi ve Ömer apartmana girdiler. Gerçi girdiler denemez. Çünkü Kedili Yıldız’a oturmaya giden Mobese Türkan’ın radarına takılan çift, onun sonu gelmez sorularını cevaplamaya başlamıştı. Sesler apartman koridorunda çınlıyor, Nuri’nin onardığı apartman lambaları bir yanıp bir sönüyordu.

Çitf güç bela yukarı çıktığında Nuri üst kattan sallana sallana aşağıda indi.

“Sevgi Abla selam. Işıklar çok iyi olmamış mı?”

“Olmuş Nuri.”

“Size de merhaba. Ben Nuri.”

Ömer istemsizce elini uzatıp Nuri’yle tokalaştı, kendini tanıttı.

“Ömer ben. Memnun oldum.”

“Sevgi Abla, dışarıya yürüyüşe çıkıyorum. Bir şey lazımsa alabilirim.”

Ömer, kaşlarını çatıp bu tuhaf görünümlü çocuğa sert bir sesle.

“Sağ ol arkadaşım. Biz hallederiz.” dedi.

Tüm bu konuşmayı kapı aralığından dinleyen İlknur dışarıya çıkmakla çıkmamak arasında ikilemde kalmıştı. Ömer, Sevgi’nin elinden anahtarı sertçe çekti, kapıyı açıp Sevgi’yi içeri soktu. İlknur tüm gece uyanık kaldı. Ömer sabahın ilk ışıklarıyla apartmandan ayrıldığında durumu merkeze rapor etti.

Ömer, bir ay boyunca ülkeye birkaç kez daha giriş yaptı. Her geldiğinde Sevgi’de kaldı. Bu süre zarfında İlknur Sevgi ile arasındaki ilişkiyi kuvvetlendirmiş, iki kadın sık sık birbiriyle görüşmeye başlamıştı. Bir sohbetlerinde Sevgi’nin, kızını çok özlediğini ama bir süre daha Türkiye’de kalmak zorunda olduğunu söylemesi İlknur’un kırıldığı an olmuştu.

İlknur bu sohbeti merkeze, “Kadın her şeyin farkında ama ne yapacağını bilmiyor. Hassas olduğu nokta kızı. Şebeke kızını kadına karşı kullanıyor olabilir.” cümleleriyle raporlamıştı.  Raporunu tamamladıktan sonra İlknur uzun zamandan beri hiçbir dosyada hissetmediği bir şeyi hissetti. Merhamet!  Eğer Sevgi, kızı için bu duruma katlanıyorsa bu onu suçsuz yapardı ve içine düştüğü durumu ihbar ederse kızını da kendini de kurtarabilirdi. İlknur bu oyuna bir son verip durumu Sevgi’ye açıklamak istedi ama eğer yanılıyorsa avcıyken, av olabilirdi.

Merkez, cuma günü İlknur’a Ömer’in ülkeye gireceği bilgisini verdi. İlknur Sevgi ile konuşmayı erteleme ve çifti biraz daha yakından gözlemleme kararı aldı.  İkili apartmana birlikte girdi ve İlknur pür dikkat karşı daireyi izlemeye koyuldu. İlk kez bir dosyada adı geçen birisine karşı duyduğu merhamet, elini kolunu bağlıyordu. Yoksa kapıda bu kadar insan varken, Ömer ve Sevgi’ye rahatlıkla suçüstü yapabilirdi. Bu düşüncelerle koltukta uyuyakalan İlknur, apartmandan gelen gürültülerle yerinden sıçradı.  Sevgi ile Ömer bağırıp çağırıyordu. Hatta bağırtılar zaman zaman yerini şiddete de bırakmıştı. Sevgi beline silahını takıp kapıya gidene kadar Ömer, evden koşar adım çıkmıştı. Gürültü bütün apartmanı ayağa kaldırmıştı. 

Ömer’in peşinden giden İlknur yerdeki kan izlerini görünce tartışmanın sıradan bir olay olmadığını anladı. Apartman boşluğunu, alt ve üst katları kontrol ettikten sonra Ömer’in gittiğine emin oldu soluğu Sevgi’nin evinde aldı. Kapıyı çaldı ama açan olmadı. İlknur, telaşlanmaya başlamıştı ki, Mobese Türkan üst kattan, Kedili Yıldız da alt kattan bir hışımla geldiler.

Lafa ilk giren Mobese Türkan oldu.

“Kızım neler oluyor. Ay o tabancada ne?”

Kucağında yavru bir kediyle devrilmemek için duvardan destek alan Kedili Yıldız,

“Ay benim tansiyonum var İlknur kızım. Sok onu yerine” diye feryadı kopardı.

İlknur, Sevgi’nin kapısını açmak için omuzlamaya başladığında, aylardır kapının önünde nöbet bekleyen ekip arkadaşları da koşarak yanına gelmişti. İlknur “Ambulansı arayın ve kapıyı açmama yardım edin.” dedi.

Güç bela açtıkları kapının arkasında baygın yatan Sevgi’yi gördüler. İlknur, Sevgi’nin yanında kalırken ekip arkadaşlarına Mobese Türkan ve Kedili Yıldız’ı evine götürmelerini söyledi. Sevgi’nin hala nefes aldığını gören İlknur da derin bir nefes aldı. Başını destekledi, onunla konuşmaya başladı ve ambulans gelene kadar bilincini açık tutmak için elinden gelen her şeyi yaptı.

***

Hem yaşadığı şokun hem de aldığı darbelerin etkisiyle zar zor konuşan Sevgi’nin ağzından iki kelime çıktı. “Beni kurtar.”

Yıllardır dimdik ayakta duran, türlü türlü olaylara şahit olan benim bile yüreğimi sızlatan bu iki kelime İlknur’u da sarsmıştı ama gördüklerim, duyduklarım vardı. İşte bu yüzden Sevgi, beni İlknur gibi kandıramadı. İlknur’a “İnanma” demek istesem de sesimi duyuramadım.

Sevgi sağlık ekibiyle apartmandan ayrılınca İlknur evine girdi. Diğer sağlık görevlileri İlknur’un evinde Mobese Türkan ve Kedili Yıldız ile ilgileniyordu. Her iki kadın meraklaİlknur’u süzüyordu ama onun konuşabilecek mecali kalmamıştı. Herkesin evine gitmesini ve dinlenmesini istedi. Ekiplerin Ömer’i yakaladığı bilgisini aldığı için rahatlamış,odasına giderken, bu kadar tantanaya rağmen Nuri’nin hiç ortalarda görünmediğini hatırlamıştı.

İlknur uzun zaman sonra ilk kez dinlenmiş olarak uyandı. Durmaksızın yağan yağmur, onu uykunun güvenli kollarına çağırsa da hem bağlı olduğu merkeze hem de Nihan Apartmanı sakinlerine açıklaması gereken şeyler olduğu için istemeyerek yatağından kalktı.

Kahvesini hazırladı, çalışma masasındaki notları toparlamak için salona geçti. Notları  arasında kapalı bir zarf dikkatini çekti. Zarfı açtı,içindeki notu okudu.

“Üst kata gel. Sevgi, seni kandırıyor. N.”

Elinde zarfla bir hışım evden fırladı. Kapıda nöbet tutan polise gece birinin gelip gelmediğini sordu. Hatta Nuri’yi tarif etti. Ama polis öyle birisini görmediğini ve gece 00.00’dan beri burada nöbet tuttuğunu söyledi.

İlknur, aldığı yanıt üzerine fırtına gibi fırlayıp bir üst kata çıktı. Nuri’nin ailesiyle birlikte yaşadığı dairenin kapısını çaldı. Kapıyı açan Nuri, İlknur’u içeri buyur etti. Ama İlknur sert bir ses tonuyla, Nuri’yi azarladı.

“Neden gireceğim? Bu not nedir? Ne tuhaf adamsın sen. Hırsız polis mi oynayacağım senle.”

Nuri her zamanki sakinliğini koruyup

“Kariyerinin zirvesindeki bir polis olarak duygularına kapıldığınız için yanlış adamın peşinde olduğunuzu söylemem sizi üzmüş olmalı İlknur Hanım ama içeri girip girmemek sizin kararınız.”

İlknur ve Nuri’nin konuşmalarını duyan Mobese Türkan kapısını açıp eli kalbinin üstünde, baş örtüsünün fiyongunu çekiştirip “Ay bayılacağım. Bir rahat durun.” diye yaygarayı kopardı.

Bu kadar gürültüye daha fazla dayanamayacağını anlayan İlknur, polis memurunu yanına alıp Nuri’nin evine girdi. Odanın duvarında filmleri aratmayacak büyük bir zaman çizelgesiyle karşılaşınca nutku tutuldu.

“Bu nedir Nuri? Neden burada hepimizin isimleri, meslekleri, fotoğrafları var. Ayrıca sen benim Türk kahvesi içmeyi sevdiğimi nerden biliyorsun?”

“İnsanların çöpleri, çok şey anlatır. Mesela hangi yemeği sevdiğini, en son hangi filme gittiğini, ne sıklıkla seyahat ettiğini, sevdiği su markasını ve daha neler neler.”

Nuri’nin rahatlığı karşısında gerilen İlknur’un imdadına polis memuru yetişti.

“Amirim arkadaşı merkeze götürelim mi?”

İlknur elini hayır anlamında havaya kaldırıp söze girdi.

“Neden Sevgi’nin peşindesin? Amacın ne? Kadın programlarına kendini kaptıran delilerden birisi olsan anlarım ama hiç öyle bir tipin de yok.”

“Annemle babam yıllar boyunca çalıştı. Birikimlerini değerlendirmek için farklı yollar denediler. En güvenilir yolun bir ev almak olduğuna karar verince Öztürk Holding ile anlaştılar. Niyetleri evi kiraya vermek, gelen parayla da kredi borcunu ödemekti ama bilin bakalım ne oldu? Dolandırıldılar ve satın aldıkları evi hiç görmediler. Babam iyi bir muhasebeciydi ama yüksek kredi borcunu ödeyemediği için şirketine haciz geldi.”

“İyi de Sevgi’nin bu işle ne alakası var. Öztürk Holding kısmı dışında tabi.”

“Bir gün Sevgi Abla’nın kapısından geçerken yere düşmüş bir kartvizit gördüm. Üzerinde onun adı ve unvanı yazıyordu. Öztürk Holding Kurucu Ortağı. Biraz araştırınca Sevgi’nin ve erkek arkadaşı Ömer’in ailemizi ve daha birçok aileyi batıran kişiler olduğunu öğrenmem çok zor olmadı.”

“İyi de bunları biz de biliyoruz. Yakalandı Ömer ve cezası neyse çekecek.”

“Hala anlamıyorsunuz değil mi, olay Ömer değil. Sevgi. Polis Hanım, yanlış adamın peşindesiniz diyorum size.”

“Bunu nasıl kanıtlayacaksın?”

“Sevgi’nin evine birkaç kez girip çıktınız değil mi? Hiç gözünüze çarpan bir şey olmadı mı?”

İlknur, nasıl düşünemedim dercesine yüzünü buruşturdu ve ağzından tek bir kelime çıktı.

“Tablo.”

“Evet ona hediye ettiğim Mona Lisa tablosuna bir dinleme cihazı yerleştirmiştim. Kayıtlarını da gün gün düzenli bir şekilde arşivledim. Kayıtları dinlediğiniz zaman, içinizin eridiği çocuğu için her şeye katlandığını sandığınız Sevgi’nin hem ailesini hem de Ömer’i neler için zorladığını, şebekenin İngiltere’de açılacak yeni ofisi için hem Türk hem de İngiliz makamlarıyla kurduğu ilişkileri daha net anlayacaksınız.”

Nuri, cebinden çıkardığı flash belleği İlknur’a uzattı.

“Ses kayıtları burada.”

“İlk taşındığım gün annenle babanın yazlıkta olduğunu söylemiştin. Gerçekten yazlıktalar mı?

“Siz de beni iyice oyuncu bellediniz. Tabii ki de yazlıktalar.”

“Peki ya alet çantasıyla ortalıklarda gezmen. Apartman lambalarıyla sürekli oynaman.”

“O konuda da masumum. Yıldız Teyze kedi evi yapalım diye tutturmuştu. Satın aldığı kedi evlerini monte etmesi için ona yardımcı oldum. Apartman sakinleri kadının kedi sevgisine kızıyor diye size o gün alet çantası ile ne yaptığımı söyleyemedim. Lambalara gelince, ışık konusunda biraz takıntılıyım. Apartmanın karanlık olmasını sevmiyorum. Zaten gördüğünüz gibi yeteri kadar karanlık bir apartmanız.”

Ah Nuri, şimdi de sıfatlarıma bir yenisini ekledin. “Karanlık”

İlknur, Nuri’ye teşekkür etti ve merkezi arayıpbir ekip istedi. Üstünü değiştirdikten sonra Sevgi’nin yattığı hastanenin yolunu tuttu.

Birkaç hafta sonra ortalık sakinleşmiş, İlknur’un evindeki eşyalar toplanmış ve cama yeniden kiralık ilanı asılmıştı. Sevgi ile İlknur arasında yaşanan son olayı bilen tek kişi Nuri olduğu için Mobese Türkan ve Kedili Yıldız, gece gündüz demeden Nuri’nin yolu gözlemeye başlamıştı. Polisleri bile atlamayı başaran Nuri, sonunda bu muhteşem ikiliye yakalandı ve kendini, elinde çay bardağı, önümde kısır tabağıyla Yıldız Hanım’ın her koltuk başında farklı renkte bir kedinin oturduğuevinde Buldu.

“Şimdi Türkan Teyzem, sen anlat diyorsun da anlatacak bir şey yok. Ben topladığım delilleri İlknur Hanım’a verdim. Onlar da incelediler. Sonra beni sorguladılar. Sevgi ile Ömer’i de yakalamışlar işte.”

“Oğlum ben onu sormuyorum. Bu İlknur gitmemiş mi hastaneye, konuşmamış mı Sevgi ile.”

“Ay Türkan Abla, bak bu yine bir şeyler saklıyor. Nuri, oğlum elimize doğdun teyzelerinden hiçbir şey saklayamazsın.”

“Vallahi bir şey sakladığım yok Yıldız Teyze, aşk olsun!”

Aslında, Nuri’nin sakladığı bir şeyler vardı. İlknur Nuri’ye, soruşturmaya zeval vermeyecek şekilde bazı şeyleri anlatmıştı.

İlknur hastane odasına girmeden önce merkezden Ömer’in suç şebekesi hakkında bildiklerini, Nuri’nin topladığı delilleri destekler şekilde anlattığı haberini almıştı. Elinde büyük bir kozla, Sevgi’nin odasına girdiğinde Sevgi’nin ağzından dökülen ilk kelimeler,

“Onu yakaladınız mı?” oldu.

İlknur kafasını evet anlamında sallamış ancak Ömer’in çatışmada vurulduğu için durumunun kritik olduğu yalanını söylemişti. Sevgi, seviyorum dediği adamın içinde olduğu durum için tek bir damla göz yaşı dökmek şöyle dursun, üzülmemişti bile.

İlknur, elindeki deliller yeterli olsa da Sevgi’den tam bir itiraf alması gerektiğini biliyordu. Bunun için Sevgi’yle sohbet etmeye başladı.

“Salonundaki Mona Lisa tablosunun hikayesini biliyorsun değil mi Sevgi?”

Sevgi, şalkın, İlknur’a baktı.

“Eminim içinden bunun konumuzla ne alakası var diyorsun. Sana çok benziyor bence.”

“Neresi benziyor canım. O kadın siyah saçlı, ben sarı. O balık etli, ben zayıf.”

“Ama onun da yüzünde hem mutlu hem de hüzünlü bir ifade var. Tıpkı senin gibi.”

“Başıma neler geldi sen şahitsin. Mutlulukla, hüzün nereden çıktı?”

“Başına gelenleri bir kenara bırakırsak, onun da kim olduğunu kimse bilmiyor, senin de. Sahi kimsin sen Sevgi?”

“Ne demek kimsin?”

“Zavallı, duyguları sömürülmüş bir anne misin yoksa herkesi parmağında oynatan bir üç kağıtçı mı?”

“Ne demek bu şimdi?”

“Sevgi, sana güvendim, senin mağdur edildiğine inandım. Belki anne olduğun için, belki de kadın olduğun için. Ama herkes gibi beni de kandırdın. Elimizde kim olduğuna dair deliller var. Eğer sen itiraf edersen hepimizin işi kolaylaşacak, senin de.”

“Benim itiraf edeceğim bir şey yok.”

“Sevgi, yapma. Sana son bir şans veriyorum. İtiraf edersen cezan azalacak.”

Ömer’in vurulmuş olması ve durumunun ağır olması Sevgi’nin içini rahatlattığı için ısrarla suçsuz olduğunu söylemeye devam etti.

İlknur, çantasından telefonunu çıkarıp videolar bölümüne girdi ve Sevgi’ye Ömer’in suç şebekesi ile ilgili itiraflarını izletti. Sevgi, duyduklarına inanmıyor, avazı çıktığı kadar bağırıp her şeyi inkâr etmeye devam ediyordu. Sevgi’yi sakince izleyen İlknur, telefonunu Sevgi’nin elinden aldı. Kapıdaki güvenlik önemlerinin artırılması için gerekli talimatları verdi ve dışarı çıktı.

Böylelikle, benim yani Nihan Apartmanı’nın resmi tarihine bir olay daha yazılmış oldu. Bir süre daha sağda solda konuşuldu olanlar. Olayları gazetelerden takip edenler gelip baktılar bana, birkaç fotoğraf çektiler, sıfatlarıma yeni sıfatlar eklediler. Sonra da hiçbir şey yokmuş gibi gittiler.

Oysa tek bir sıfat anlatmaya yetmezdi beni. Çünkü bir farkım yoktu benim de Sevgi’den, İlknur’dan, Mobese Türkan’dan, Kedili Yıldız’dan, aşkı uğruna öldürülen Terzi Mualla’dan ve daha nicelerinden.

Çünkü ben de onlar gibi bir yanımda hüznü bir yanımda mutluluğu, bir yanımda merakı bir yanımda yalnızlığı, bir yanımda merhameti bir yanımda kandırılmışlığı taşıyordum ve tıpkı onlar gibi ben de kalın duvarlarımın arkasına saklanıyordum.

İşte öğrendiniz hikâyemi. Sizce ben hangi Nihan’ım?

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

En Son Yazılar