Cinayet herkesin kabul edeceği gibi özü itibarı ile bir öldürme olayıdır ve bugüne dek gerek edebiyatta (roman ve hikaye) gerek sinemada yaygın olarak kullanılmış ve kullanılmaktadır. Demek ki öldürme olayı ve dolayısıyla katiller, insanların önemli bir kısmının fazlasıyla ilgisini çekmektedir. Rus ve dünya edebiyatının en önemli romanlarından biri olarak kabul edilen (ki bana göre de öyledir) Dostoyevski’nin ‘Suç ve Ceza’ sı bir cinayet romanıdır. Ve roman katil Raskolnikov’un incelenmesi üzerine kuruludur. Gene dünya edebiyatının önemli yazarlarından Edgar Allan Poe’nun hikayeleri hep ölüm ve cinayet üzerinedir. Agatha Christie kendisine özgü çok özel tarzı ile dünya ölçeğinde sadık bir okuyucu kitlesi oluşturmuştur. Frederic Forsyth’ın aynı tarzdaki romanları (başta ‘Çakal’ olmak üzere) best seller olmuştur. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Sinemada da öldürme olaylarının ve sıra dışı katillerin çektiği ilgi daha az değildir. Hatta birçok filmin odağında ve başarısında bu iyi betimlenmiş katil tiplemeleri bulunmaktadır. Böyle tiplemelerin insanların ilgisini neden fazlaca çektiği de belki üzerinde düşünülmesi ve tartışılması gereken bir konu olabilir ama bunun yeri tabii ki burası değil.
Birçok başarılı filme hayat vermiş olan öldürmelerden ve kiralık katil tiplemelerinden söz edeceğimiz bu bölümde, ilk konumuz The Missouri Breaks ve Lee Clayton tiplemesi olacak.
‘The Missouri Breaks’ 1976 yapımı, Türkiye’de ‘Bozgun’ adıyla gösterilmiş bir Arthur Penn filmidir. Western filmlerinin hemen hemen tüm klasik ögelerini kullanarak, klasik western’lerden çok uzak bir filme imza atan Arthur Penn’in bu yapıtı, vizyona girdiği günlerde olumsuz eleştirilere maruz kalmış ve bir gişe başarısı elde edilememiştir. Öyle ki filmin gişe hasılatı 1976 yılında 14. milyon dolarla sınırlı kalmıştır. Fakat aradan geçen yıllar ilginç şekilde filme değer kazandırıp daha iyi anlaşılmasını sağlayarak adeta onun klasikler içinde yer almasını sağlamıştır ki bu sinemada çok görülen bir durum değildir.
Bu filmi ilk seyrettiğimde (defalarca izledim) çok ilginç bir hikayesi olmamasına rağmen beni çok etkilediğini söylemeliyim. Bunun nedeni hiç şüphesiz tiplemelerin ve oyuncuların başarısıydı. Özellikle Lee Clayton rolü ile oldukça etkileyici bir kiralık katili canlandıran Marlon Brando belki de sanat kariyerindeki en ilginç ve başarılı oyunculuklarından birine imza atmıştır.
Bugün bu fimi DVD’sini edinerek veya internetten izlemek mümkündür. Detaylarıyla anlatmayacağım. Ancak seyretmeyenler için merak ve seyretme isteği uyandırmak adına filmi biraz tanıtmak istiyorum.
Montana’da büyük bir at çiftliği sahibi ve oldukça varlıklı birisi olan Braxton’un (John McLiam) atlarına bir at hırsızı çetesi musallat olmuştur. Hırsızlardan birisini yakalayan Braxton onu astırır. Hırsızların elebaşlarından Tom Logan (Jack Nicholson) hem gerçek işlerini gizlemek hem de asılan arkadaşlarının intikamını almak için Braxton çiftliği yakınlarında küçük bir çitlik satın alır ve bir çiftçi kimliği ile oraya yerleşir.
Braxton’ın kızı ile birlikte kasabaya gittiği bir gün Tom Logan va arkadaşları Braxton’ın kahyasını evinin hemen önünde asarlar. Çiftlik sahibi bu olay üzerine çılgına döner. Fakat zaten daha önce at hırsızlarını bulup ortadan kaldırmak üzere eyalette adı herkes tarafından bilinen, ünlü kiralık katil Lee Clayton’la anlaşmıştır.
At hırsızları tarafından öldürülen kahyanın cenaze töreninin yapıldığı gün, törenin yapıldığı sırada Lee Clayton çıkagelir. Braxton onu konuklarına ‘düzen sağlayıcı’ olarak takdim eder ama Lee Clayton’ın adını, ününü ve 1000 metre mesafeden hedefini vurabilen Creedmoor tüfeğini zaten orada bulunan herkes duymuştur. Ama gene de gelir gelmez, cenaze töreninde çarpıcı ve kendine özgü davranışlarıyla orada bulunan herkesi şaşırtır.
Kahyanın cenazesinin bulunduğu tabuta yönelip cesedi yakasından tutup kaldırır ve Braxton’la konuklarına bağırarak: ‘Beni çok geç çağırdınız. Eğer daha önce çağırsaydınız bu zavallı adam şu anda yaşıyor olacaktı’ diyerek onları eleştirir.
Bu andan itibaren olayların günlük akışı içerisinde kiralık katil Lee Clayton’un alışılmışın çok dışındaki kişiliği verilmeğe başlanır. Dış görünüşü de alışılmadıktır. Oldukça süslü püslü ve kadınsı kıyafetlerden oluşan gardrobunu gittiği yerlere de götürmektedir. Film içindeki diyaloglardan olayları değerlendirip yorumlamada ve sonuçlar çıkartmada mantık ve muhakemesinin çok farklı tarzda işlediğini görmek mümkündür.
İnsanlar üzerinde yaptığı test ve gözlemlere dayanarak vardığı sonuçlar kendisi için net ve tartışılmazdır. Aslında çoğunlukla da doğrudur. Üzerine aldığı iş kesilikle başarıyla sonuçlandırılmalıdır. Bunun aksi asla düşünülemez. İşi veren kişi istese bile bu kabul edilemez. Büyük bir özgüven sahibidir ve aynı zamanda diğer insanlara karşı küçümseyici ve alaycıdır. Etrafını hakir görüp aşağılamakdan da özel bir zevk aldığı açıkça görülmektedir.
Vakit kaybetmeden at hırsızlarını aramaya başlar. Çiftçi kimliği ile satın aldığı çiftliğinde yaşayan, Braxton ile de komşu olan Tom Logan (Jack Nicholson) ile yaptığı kısa bir sohbetin ardından, onun çiftçi olmadığına kesin olarak karar verir. Zira Tom Logan’ın zeki bir insan olduğunu anlamıştır. Ve bir çiftçi (kendisinin kesin yargılarına göre) asla zeki olamaz. Çiftçi olmayan bir adam bir çiftlikte çiftçi gibi yaşıyorsa bu kendisini gizlemek içindir.
Tom Logan ve arkadaşlarının aradığı at hırsızları olduğuna karar veren Lee Clayton harekete geçer ve tek tek bu hırsızları avlamağa başlar. Burada izleyici kiralık katilin farklı bir özelliği ile de karşılaşır. Lee Clayton aynı zamanda sadist bir katildir. Öldürme eylemlerini törensel imgelerle, acımasızca ve kurbanlara en acı verecek şekillerde yerine getirmeğe başlar.
Aslında hemen farkedileceği gibi ‘The Missouri Breaks’ büyük ölçüde bir katilin kişiliği ve davranışları ile vücut bulmuş bir filmdir. At hırsızlığı gibi fazlaca enteresan sayılamayacak bir öykü (özellikle 1850’ler için) kiralık katil Lee Clayton tiplemesinin başarıyla yaratılıp çok iyi canlandırılması sayesinde izleyenlerin hayranlık duyduğu bir sinema şölenine dönüşüvermiştir. Ve hiç kuşku yok ki, unutulmaz bir katil tiplemesi olarak sinema tarihindeki yerini almıştır.
Lee Clayton rolündeki Marlon Brando ve Tom Logan rolündeki Jack Nicholson’ın yanı sıra Calvin rolü ile Harry Dean Stanton, David Braxton rolü ile John McLiam, Jane Braxton rolü ile Kathleen Lloyd, Little Tod rolü ile Randy Quaid’in başarılı oyunculuk performansları dikkat çekici.
The Missouri Breaks, bence sinemayı sevenlerin (ve tabii beyaz perdedeki katilleri ilginç bulanların) hafızalarının izlenmiş filmler bölümünde yer almayı hak eden önemli bir yapım.