Bir açıdan bakıldığında, polisiye roman ya da öyküde anlatılan şey, işlenen faili belirsiz bir suçun aydınlatılma sürecinden başka bir şey değildir. Yani suçlunun belirlenip yakalanması ve bununla ilgili tüm aksiyonlar polisiyenin konusunu oluşturur. Birçok polisiye romanda ya da öyküde katilin kimliğinin belirlenmesi birinci derecede önemli olduğu için bu oldukça yaygın bir görüştür. Sadece katilin kimliği değil, suçun neden ve nasıl işlendiği sorularının cevaplandırılması da, bu görüşe göre, polisiyenin temel nitelikleri arasında sayılır. Bu durumda polisiyenin aslında suç edebiyatına dahil olduğunu söylemenin yadırgatıcı bir yanı yok gibi görünmektedir.
Peki, polisiyenin bir edebi tür olarak ayırt edici özelliği, içinde suç barındırması mıdır?
Birçok örneğe bakarak bu soruyu cevaplandırmaya kalkışırsak vereceğimiz cevap “evet” olacaktır. Bütün dünyanın tanıdığı polisiye yazarlarının eserlerine şöyle bir göz attığımızda çoğunun suçla ilişkili olduğunu görürüz. Hem de suçların en büyüğü olan cinayetle!
Ama sayısı az da olsa içinde cinayet hatta suç bile barındırmayan polisiye roman ve hikâye örnekleri de mevcuttur. Aslında, polisiyeyi bir muammanın aydınlatıldığı tür olarak tanımladığımızda, ki bizce doğru tanım budur, bu muammanın mutlaka bir suç içermesi gerekmediği de açıkça ortadadır.
Polisiyede suç, sadece muammanın oluşturulması için bir araçtan ibarettir. Şurası bir gerçek ki, suç, bir muamma yaratmak için en elverişli ortamı sağlar. Bir cinayeti kimin işlediği bilinmiyorsa, bu kurguda da gerçek hayatta da başlı başına bir muammadır. Yazar açısından yaratıcılık anlamında başka hiçbir şey yapmaya gerek yoktur. Sadece katili yakalamak, muammayı çözmek için yeterlidir.
Bütün bu ifadelerden şu sonucun çıkması kimseyi şaşırtmaz sanırım: Muamma, her zaman bir cinayeti içermeyebilir. Daha ileri gidersek şunu da söyleyebiliriz: Muamma, her zaman herhangi bir suç da içermeyebilir. İşte tam da bu yüzden edebiyatta suç türüyle polisiye türü birbirinden farklıdır. Nasıl ki, içinde aşk var diye Suç ve Ceza aşk romanı olmuyorsa içinde suç var diye Doğu Ekspresinde Cinayet de bir suç romanı olmaz. Polisiyede belirleyici olan unsur, muammadır, konu ya da tema değil. Konu ya da tema benzerlikleri roman ve öyküleri aynı türe dahil etmez. Muammanın soruşturmacı bir karakter tarafından ipuçlarına, kanıtlara, akla ve mantığa dayanarak aşama aşama çözülmesi, polisiye roman veya hikâyenin olay örgüsünü oluşturur.
Bu yargıya sadece teorik bir bütünlük içinde ulaşmıyoruz. Mevcut örneklere baktığımız zaman da cinayetsiz, hatta suçsuz polisiye eserler olduğunu görüyoruz. Örneğin; polisiye edebiyatın başlangıcı kabul edilen romanlardan Wilkie Collins’in Aytaşı adlı romanı gizemli bir hırsızlık öyküsü anlatır. Dorothy Sayers’ın Gaudy Night romanında da hiç cinayet işlenmez. Cinayetsiz polisiyelerin en ünlüsü, tüm zamanların en iyi polisiye romanları arasında her zaman başı çeken, Josephine Tey’in The Daughter of Time (Zamanın Kızı) romanıdır. Tey’in The Franchise Affair romanı da cinayetsiz bir polisiye örneğidir. Dorothy Salisbury Davis’in editörlüğünü yaptığı Crime Without Murder (Cinayetsiz Suç) adlı seçki de cinayet işlenmeyen polisiye öykülerden oluşan bir kitaptır.
Örneklerimizi artırırsak, içinde suç olmayan polisiye roman ve öykülere de rastlamamız kaçınılmazdır. Yukarıda örneğini verdiğim Josephin Tey’in her iki romanında cinayet olmadığı gibi herhangi bir suç da yoktur. Zamanın Kızı’nda tarihi bir muamma aydınlatılır. The Franchais Affair ise bir iftira üzerine başları kasaba halkıyla derde giren bir ana-kızın hikâyesidir. Burada soruşturmacılar, ana-kızı, üzerlerine sürülen lekeden kurtarmaya çalışırlar. Gaston Leroux’nun Sarı Odanın Esrarı romanı da hiçbir suç içermeyen bir öykü üzerine kuruludur. Her ne kadar olay örgüsünde bir cinayet yer alsa da bu, muammayı oluşturan yapının içinde değildir. Polisiyenin babası diyebileceğimiz Artur Conan Doyle’ün Sherlock Holmes öykülerinden bazılarında da hiç suç yoktur.
Günümüzde yazılan Cozy Mystery (Rahat Polisiye) tarzı birçok romanda cinayet işlenmediği gibi suç da işlenmez. Kerry Greenwood’un bazı romanları, suçsuz polisiye için iyi birer örnektir.
SUÇSUZ POLİSİYEYE ÖRNEK: İKİ SHERLOCK HOLMES ÖYKÜSÜ
Suçsuz polisiyeyi daha iyi anlatabilmek için Doyle’ün Sherlock Holmes külliyatından iki örnek vereceğim. Bunlardan birincisi, yazarın Kızıl Saçlılar Birliği adlı hikâyesi.
Bu öykü, Jabez Wilson adında ikinci el mal satan ve rehincilik yapan kızıl saçlı bir adamın Sherlock Holmes’e gelişiyle başlar. Adam bir süre önce gazetede bir ilan görmüştür. İlanı veren Kızıl Saçlılar Birliği adlı organizasyon, dolgun ücretle çalışacak ve birliğe üye olacak kızıl saçlı bir eleman aramaktadır. Bay Wilson ilanın verildiği adrese gider, kendisi gibi birçok kızıl saçlı adayı geride bırakıp işe alınır. Onu işe alan ve kendisi gibi kızıl saçlı biri olan Bay Duncan Ross, her gün sabah saat onda işe gelmesini ve öğleden sonra saat ikide paydos etmesini söyler. Yapacağı iş Britannica Ansiklopedisi’ni kopyalamaktır. Vazifesini kesinlikle aksatmamalı ve bu saatler içinde iş yerini asla terk etmemelidir. Aksi halde kovulacaktır.
Yıllık 100 pound civarı bir parayı bu kadar kolayca kazanacak olması Bay Jabez Wilson’un gözlerini kamaştırır ve rehinci dükkanındaki işlerini yardımcısına emanet ederek Kızıl Saçlılar Birliği’ndeki yeni işine başlar.
Bay Wilson, sekiz hafta boyunca işini aksatmaz, her gün saat ondan ikiye kadar çalışır, dolgun haftalığını Bay Ross’tan alır. Sekiz hafta sonra iş yerine geldiğinde kapıda beyaz bir karton parçasına yazılmış şu yazıyı görür: KIZIL SAÇLILAR BİRLİĞİ KAPANMIŞTIR.
Şoke olan Bay Wilson binaya girer ama kimseyi bulamaz. Binanın sahibi zemin katta yaşamaktadır. Ona gider, ancak o böyle bir birlik adını hiç duymadığını, Donald Ross diye birini de tanımadığını söyler. Bay Wilson adamı tarif edince, onun adının William Morris olduğunu, birkaç ay önce üst kattaki odalardan birini tuttuğunu ancak dün sabah taşındığını söyler. Neyse ki elinde adamın iş yeri adresi vardır.
Bay Wilson derhal bu adrese gider ama oranın suni diz kapağı imal eden bir atölye olduğunu, çalışanların hiçbirinin de William Morris ya da Duncan Ross’u tanımadığını öğrenir.
Gördüğünüz gibi ortada garip bir durum daha doğrusu bir muamma vardır. Bu durumun, Sherlock Holmes’ü ne kadar keyiflendirdiğini de tahmin edebilirsiniz. Spoiler vermemek için öykünün sonunu açıklamayacağım. Ancak, bu muammanın bir suç içermediğini, sadece suça teşebbüsün başlangıcı olduğunu söylemekle yetineceğim. Bu suçsuz polisiyede, Sherlock Holmes, bir suçu işlenmeden önlemeyi başarır.
İkinci örneğim ise bence en güzel Sherlock Holmes öykülerinden biri olan Bir Kimlik Vakası.
Bu öykü de yine, dertli bir müşterinin Sherlock Holmes’ten tavsiye almak için Baker Caddesi’ndeki 221 numaraya gelişiyle başlar. Bu kez müşteri bir kadındır: Bayan Mary Sutherland. Bayan Sutherland’ın annesi, kocasının ölümünden kısa bir süre sonra kendisinden on beş yaş küçük biriyle evlenmiştir. Bu kişi, Bayan Mary Sutherland’ın tesisatçı olan babasının yanında çalışan ustabaşıdır. Bayan Sutherland, üvey babasından beş yaş küçük olsa da ona “baba” diye hitap etmektedir. Annesine, babasından iyi bir gelir kalmıştır. Maddi sorunu yoktur. Ancak ikinci kocasının önerileriyle bazı iş girişimlerinde bulunmuş ve biraz para kaybetmiştir. Bayan Mary Sutherland’ın ise, başka bir akrabasından kendisine kalan iyi bir geliri vardır. Ailesiyle birlikte yaşadığı için bu gelirini üvey babası idare etmektedir.
Bayan Mary Sutherland bir baloda Hosmer Angel adında bir adamla tanışır. Kısa sürede birbirlerine aşık olurlar. Birkaç buluşma sonrasında evlenmeye karar verirler. Üvey babası karşı çıksa da, kızının yaşının artık kemale erdiğini düşünen annesi bu evliliğe olumlu bakar. Düğün hazırlıkları yapılır. Gelin, ayrı at arabasıyla kiliseye gelir ve kapıda damadı bekler. Çok kısa bir süre sonra damadı getiren fayton görünür. Bayan Duncan arabanın kapısını açar ama içerde damat yoktur. Oysa, arabaya bindiğini kendisi ve arabanın sürücüsü dahil birçok kişi görmüştür. Bay Hosmer Angel buhar olmuştur adeta. Aradan günler geçer ama ondan bir daha asla haber alınmaz.
Bu muammanın da Sherlock Holmes için tadına doyulamayacak lezzette olduğunu tahmin etmek zor değil. Holmes, büyük bir şevk ve azimle işe koyulur. Hızla meseleyi çözer. Yine spoiler vermemek için çözümü açıklamayacağım. Ama bu muammanın en ufak bir suç içermediğini bilmenizi isterim. Nitekim son kısımda Holmes de bunu teyit ediyor. Kanunların bu olayın kahramanına dokunamayacağını itiraf etmek zorunda kalıyor.
Çünkü ortada işlenmiş bir suç yok. İşlenme ihtimali olan bir suç da yok!…