Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

RAHAT POLİSİYE, KİLİTLİ ODA…

Diğer Yazılar

Gencoy Sümer
Gencoy Sümerhttps://gencoysumer.com/
Gencoy Sümer İTÜ İşletme Fakültesi'nden mezun oldu. Daha sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde Master ve Doktora yaptı. www.polisiyedurumlar.com sitesini kurdu ve internette pekçok öykü ve makaleleri yayınlandı. İlerleyen yıllarda Dedektif'in kurucuları arasında yer aldı. İlk polisiye romanı Feneryolu Cinayetleri 2017 yılında, Göl Kıyısındaki Ev & Gizemli Öyküler ve Aile Sırrı & Bir Percule Hoirot macerası 2018 yılında yayınlandı. Gencoy Sümer'in polisiye dergimizde yayınlanan eserlerini bu sayfada bulabilirsiniz.

Merhaba sevgili okur…

Tam 52 sayı boyunca üstlendiğim Dedektif Dergi genel yayın yönetmenliğinden bu sayıyla birlikte ayrılmış bulunuyorum.  Bundan böyle dergimizin genel yayın yönetmenliğini hepinizin yazılarından, öykülerinden tanıdığınız değerli meslektaşım Gamze Yayık sürdürecek. Onun, Dedektif Dergi’yi bugün bulunduğu noktadan çok daha ilerilere taşıyacağından hiç kuşkum yok. Kendisini tekrar tebrik ediyor ve yeni görevinde başarılar diliyorum.

Bana gelince… Merak etmeyin, bir yere gittiğim yok. Bundan sonra da ömrümün yettiği, elim kalem tuttuğu sürece sizlerle birlikte olmaya devam edeceğim. Umarım daha uzun yıllar birbirimizden ayrılmayız.

Bugüne dek hep birinci sayfadan seslenmiştim sizlere. Bazen dergimizden, bazen kitaplardan, bazen etkinliklerden söz etmiş, bazen de dertleşmiştim. Artık arka sayfalarda olacağım ama yine polisiye ile ilgili her konuda yazacağım. Bismillah deyip başlayalım öyleyse…

TÜRKİYE POLİSİYE YAZARLARI BİRLİĞİ

Geçen ay Türkiye’deydim. Polisiye yazarları birliğimizin düzenlediği festivale, ardından birlik yıllık genel kurul toplantısına ve Kristal Kelepçe törenine katıldım.

RAHAT POLİSİYE, KİLİTLİ ODA... 1

Doğrusu benim için çok heyecan verici günlerdi. Yıllardır dergide birlikte çalıştığım ama kendilerini sadece internet aracılığıyla görebildiğim dostlarla gerçek manada tanıştım. Sosyal medya vasıtasıyla görüşüp selamlaştığım yazar arkadaşlarla ve okurlarla da öyle.

Festivalin ikinci günü bir panelde değerli meslektaşım Çağatay Yaşmut’la polisiyenin iki temel ekolünü tartıştık. Benden rahat polisiyeyi anlatmam istenmişti, ben de dilimin döndüğünce anlattım.

RAHAT POLİSİYE, KİLİTLİ ODA... 2

İki gün süren festivalin ardından POYABİR genel kurulu yapıldı. Peşinden de Kristal Kelepçe Polisiye Edebiyat Ödülü töreni. Roman dalında ödül Günay Gafur’un Baba romanına verildi. Öykü dalında İyi ki Varsınız adlı kitabıyla ödülü Ercan Akbay kazandı. Teşvik ödülü ise  Ölümle Hesaplaşma adlı romanıyla Muhammed Selman Anasal’ın oldu. Bizim dergiden de birçok yazar arkadaşım ödüle başvurmuştu. Onlardan birinin kazanamamasına üzüldüm. Polisiyeye katkı ve onur ödülü ise, geçen yıl olduğu gibi bu yıl da beni şaşırttı.

Aynı günün akşamı Türkiye Polisiye Yazarları Birliği’nin yemeğine katıldık. Enfes bir Galata Köprüsü ve İstanbul manzarası eşliğinde yenilen yemek de çok güzel geçti.

RAHAT POLİSİYE VE AKADEMİK SAFSATALAR

Dinleyici olarak katıldığım bir panelde bir akademisyen “katil kim” tarzı kapalı oda polisiyelerinin artık yazılmadığını, bunların modasının geçtiğini, 1940’larda kaldığını söyleyince kulaklarıma inanamadım. Bu kadar fütursuz bir iddia karşısında “modası geçmiş” (!) polisiyeler yazan biri olarak sessiz kalmam mümkün değildi. Kendisine, dünya polisiye edebiyatının bugünkü durumundan habersiz olduğunu hatırlatmak zorunda kaldım.  

Ama sonra gördüm ki, böyle bir kanaat açık ya da örtülü biçimde polisiye edebiyatla haşır neşir olan birçok kişide (okur/yazar/eleştirmen) var. Tamamen bilgisizlikten, dünyada olup bitenlerden haberdar olmamaktan kaynaklanan bir durum. Altmış yıl öncesinin argümanlarına dayanan bu görüş, hayatın kendisi tarafından çoktan çürütüldü. Bugün dünyada birçok yazar kapalı oda tarzı polisiye yazıyor ve kitapları yüz binlerce adetlik satış rakamına ulaşıyor. Özellikle suçun Altın Çağı’na geri dönen kitaplar büyük bir yükselişte. Örneğin, geçen yıl Tom Mead’in geleneksel polisiye romanı Death On The Conjuror, polisiye romanlar arasında ilk sırada yer aldı. Genç yazarlardan Tom Hindle’ın Murder On Lake Garda romanı 2024 bitmeden yüz bin adetlik satış rakamına ulaştı. Richard Osman’ın milyonlarca adet satan rahat polisiyelerinden söz etmiyorum bile.

Yeri gelmişken belirteyim. Rahat (cozy) polisiye, klasik İngiliz ekolünün 1990’larda yeniden zuhur etmiş halidir. Kökeni, geleneksel polisiye olsa da, baş karakterin bir hobiye sahip olması ve olay örgüsünün cinayetin çözümü yerine cinayeti çözmek için yaşanan maceraya odaklanması gibi belirgin ayırt edici yönleri vardır. Bununla birlikte birçok yazar/eleştirmen rahat polisiyeyi daha esnek sınırlar içinde değerlendiriyor. Ben de aynı kanıdayım. İçinde şiddet barındırmayan, kaba bir dil kullanmayan, ayrıntılı ceset ve otopsi tasvirleri yapmayan, şüpheli sayısı sınırlı ve genellikle kapalı bir alanda geçen polisiyeleri rahat polisiye olarak adlandırıyorum. Bu bakımdan benim yazdığım romanlar da rahat polisiye türüne girmekte. Fakat illa hassas bir ayrım yapılacaksa, rahat polisiyenin olmazsa olmazlarını içermeyen ama diğer yönlerden benzeşen polisiye romanlara geleneksel polisiye diyebiliriz.

ÖNCE POLİSİYE YAZ !..

Bizde nedense, polisiyeye mutlaka bir misyon yükleme merakı var. Polisiye gerçekçi olmalı, toplumsal olmalı, politik olmalı imiş…Neden?

Biliyorsunuz bizde polisiye roman yıllarca hor görüldü. Çetin Altan’ın dediği gibi, “Yazarlarımız, az gelişmiş ekonomimiz yüzünden, gözlemciliğe, anı anlatımcılığına ve toplumsal gerçekçiliğe ayırdıkları payı; düşsel yaratıcılığa ve bu arada okuyucuları daha yüreğinden yakalayan ve toplumsal kesitlerle insan tiplerini daha değişik bir gergef içinde sunan polisiye yapıtlara ayıramadılar.”

Çetin Altan, aslında edebiyatımızı kontrol altında tutan apoletsiz generallerin yıllarca polisiyeyi aşağı görmelerini, edebiyattan saymamalarını kibar bir dille açıklamış.

Bugünse, polisiyenin popülerleşmesi yazarlarımızın çoğunu bu türde yazmaya yöneltiyor. Ama bir kısmına göre polisiye hâlâ edebiyat filan değil. Toplumsal gerçekçi konuları ele almaları için bir araç sadece. Yani, ellerinden gelse aslında polisiye yazmayacaklar. Ama Allah kahretsin, çok da popüler bir tür oldu mübarek! Bu alana girmezlerse kitaplarını satın alan olmayacak.

İşte bu yüzden, biri bana polisiye politik olmalı, gerçekçi olmalı, toplumsal olmalı derse “Hadi oradan!” diyorum. Sen önce adam gibi polisiye yaz! Yazdıklarında zekâ olsun, akıl oyunları olsun, ters köşeler olsun. Şaşırt beni!

Bir de kapalı oda tarzının modası geçti diye buyurmazlar mı? Bunlar zannediyorlar ki toplumsal meseleler rahat polisiyede ele alınamaz, irdelenemez, çünkü rahat polisiye gerçekçi değildir ve sadece zenginlerden, aristokratlardan bahseder… Bu köhnemiş anlayışın bizde hâlâ müşteri bulması gerçekten ilginç. Okumadıkları için dünyanın değiştiğini göremiyorlar. Nasıl bugünkü kara polisiye 1930’ların Hammet, Chandler polisiyelerinden farklıysa, rahat polisiye de aynı dönemin Christie, Sayers polisiyelerinden farklı. Kuşkusuz, her iki türün de geçmişteki tarzlara benzeyen birçok yönü var ama aynı olmadıkları da bir gerçek.

BİZDE NEDEN KİLİTLİ ODA MUAMMASI YAZILMIYOR?

Kapalı oda polisiyesinin modası geçti diyenlerin aslında polisiye yazmak/okumak gibi bir dertlerinin olmadığı, türün gelenekleriyle alakalarının olmamasından da anlaşılabilir.  Örneğin, bu yazarların bir kilitli oda muamması yazdıklarını gördünüz mü? Eleştirmen/akademisyenlerin bu eksikliği sorguladıklarını hiç duydunuz mu? Böyle bir soruyla karşılaştıklarında da verdikleri cevap “yazılacak her şey 1930’larda yazıldı, bütün numaralar denendi, artık yazacak bir şey kalmadı” şeklinde. Aynı mantıkla Shakespeare’den sonra hiçbir şey yazmamak gerekir, çünkü o her şeyi yazdı. Bu aslında, yazamadıklarının, beceremediklerinin bir itirafı. Ayrıca, polisiyeyi edebiyattan saymayan zihniyetin devamı olduklarının da işareti. Bunun bilincinde olmasalar da bu böyle.

Oysa, geleneksel polisiyenin karşıtı olduğu söylenen (ki bu da yanlış) sert polisiyenin birçok yazarı kilitli oda muamması yazdı. Aklıma hemen Philip Kerr geliyor. Sonra, Martin Beck serisinin yazarları Sjöwall-Wahlöö ikilisi. Bu yazarlar kilitli oda kurgusunu denediler ve çok da başarılı oldular. Peki bizde niye yazılmıyor?

Polisiye yazmıyorlar ki kilitli odayı yazsınlar, dediğinizi duyar gibiyim.

KİLİTLİ ODA VE İMKÂNSIZ CİNAYET USTASI: EDWARD D. HOCH

Kilitli oda muamması deyince Edward Hoch’ü anmadan geçmek olmaz. 2008 yılında yetmiş yedi yaşında vefat eden yazar, kilitli oda ve imkânsız cinayet muammalarının son büyük ustası. Hani bizimkilerin “Artık kapalı oda polisiyesi yazılmıyor, onun modası geçti” dedikleri türde 1000’e yakın öykü yazmış biri. Sadece 1973’ten 2007’ye kadar 400 civarında öyküsü Ellery Queen’s Mystery Magazine’de yayınlanmış. Türkçedeki ilk öyküsü de bizim dergide yayınlandı. Mezarlıkta Piknik adlı bu öyküyü 48. sayımızda okuyabilirsiniz.

Hoch, birkaç roman yazsa da asıl ününü öyküleriyle yaptı. Ancak onlar da kitaplaştırılamadan dergi sayfalarında kaldı. Polisiyeseverler Hoch’ü sadece antolojilerde okuma imkânı bulabildiler. Bu antolojilerden biri de Otto Penzler’in The Black Lizard Big Book of Locked-Room Mysteries adlı derlemesi. Polisiye kurgu editörü olan Penzler, çok sayıda derlemeye imza attı. 2014’te yayınladığı bu kitap, kilitli oda konusunda yapılmış en kapsamlı çalışma. Ve ne mutlu bize ki,  bu kitabı artık Türkçe okuyabileceğiz.

ALGAN SEZGİNTÜREDİ’DEN MÜTHİŞ BİR ÇEVİRİ

RAHAT POLİSİYE, KİLİTLİ ODA... 3

Türkiye Polisiye Yazarları Birliği Başkanı, yazar, çevirmen, editör Algan Sezgintüredi’nin çevirisiyle Penzler’in derlemesi sonunda yayınlandı. Sonunda diyorum, çünkü birliğimizin değerli başkanı uzun süredir bu çeviriyle uğraşıyordu. Aman Allah’ım kitapta kimler yok ki, Agatha Christie’den Lawrence Block’a, Arthur Conan Doyle’dan Stephen King’e, Dashiel Hammet’dan Georges Simenon’a dünya polisiye edebiyatının nerdeyse tümü… Yukarıda sözünü ettiğim Hoch, üç öyküsüyle girmiş derlemeye. Elbette Edgar A. Poe, John Dickson Carr, Maurice Leblanc, G.K. Chesterton baş köşedeler. Derlemede ülkemizde adları pek bilinmeyen Wilkie Collins, Futrelle, Melville Davisson Post, Austin Freeman, William Irish gibi polisiye kurgunun önde gelen ve kilitli oda gizem türünün öncüsü yazarlara ait öyküler de var.

Penzler, bu kitapta kilitli odanın tanımını genişletmiş. “İmkânsız suç” hikayelerinin tüm versiyonlarını kapsayacak bir derleme yapmış. Kilitli bir odada veya erişilmesi mümkün olmayan bir yerde işlenen cinayetlerin anlatıldığı klasik örneklerin yanında, imkânsız hırsızlık ve kaybolma hikayelerini de derlemeye katmış. Bu yüzden kitap oldukça hacimli. Domingo Yayınevi’nden çıkan çevirisinin de 988 sayfa olduğunu belirteyim.

Kilitli oda muamması, aslında imkânsız suç muammasının bir alt-türü. Günümüzde birçok kişi imkânsız suçlar için de kilitli oda terimini kullanıyor. Bence yanlış ama bunun artık yerleştiği de bir gerçek. Mesela Agatha Christie’nin On Kişiydiler romanı için kilitli oda muamması deniyor. Oysa bu roman imkânsız cinayet türünde.

Türkiye’de kilitli oda muamması yazan çok az kişi var. Bu kişilerden biri Algan Sezgintüredi. Benim de birkaç denemem oldu. O nedenle sevgili başkanımızın son çevirisini çok önemsiyorum. Her biri ayrı bir şaheser olan bu kilitli oda gizemi öykülerini herkes okumalı. Polisiye meraklılarının ve yazarlarınınsa kütüphanelerinin baş köşesine koymaları gerekir, tavsiye ederim.

En Son Yazılar