Bu sıralar, evde çokça zaman geçirmemiz gereken sancılı günlerle karşı karşıyayız. Birçok opera, tiyatro, sergi vb. sanatsal faaliyetler geçici bir süreliğine kapılarını kapadı. İnsanlar, evde olağandışı ya da daha doğru bir ifadeyle söylersek alışılmışın dışında vakit geçirmeye başladıkları için film, dizi, kitap ve müzik listeleri arayışının içerisine girdiler. Ben de bu ilginç süreçte sizlere sürükleyici bir Kuzey Polisiyesi tanıtmak, önermek istedim. Daha önce hiç bir İzlanda Polisiyesi izlemiş miydiniz?
Cevaplarınızı duyar gibiyim. Ben de yakın zamana kadar birçoğunuz gibi bu soruya kocaman bir hayır olarak cevap veriyordum. Kuzey Polisiyesi denilince şüphesiz akla ilk önce İsveç-Danimarka ortak yapımı Bron/Broen (2011-2018) gelir. Yani insanların zihninde Kuzey denilince bu kült polisiyeden hareketle bir İsveç çağrışımı oluşur. Bu çağrışım sizi Oslo’ya kadar sürükler en fazla. Oradan ötesi sizin amansız ve iyi bir klasik polisiye izleyicisi olmanıza bağlıdır.
İşte bu İsveç= Kuzey Polisiyesi denklemini insanların zihinlerinde kırmak adına Netflix, geçtiğimiz Ocak ayında İzlanda’da yayınlanan “The Valhalla Murders” dizisine yürütücü yapımcı olarak dahil oldu ve geçtiğimiz cuma kendi platformundan izleyicilerle buluşturdu.
Reykavik Cinayet Masası’nın tecrübeli kadın dedektifi Kata, gözleri oyulmuş ve çeşitli bıçak darbeleriyle öldürülmüş bir erkek maktulün cinayetini sınırlı sayıdaki ekibiyle soruşturmaya başlar. Bu sırada bir yandan da görevde yükselme bekler. Birinci cinayetin soruşturması devam ederken zengin bir iş adamı birinci maktule benzer biçimde öldürülür. Cinayetler devam ederken ailevi sorunlarla daha yakından muhatap olmaya başlayan Kata için işler içinden çıkılmaz bir hal alır. Beklediği görev yükseltme de gerçekleşmez. Reykavik Cinayet Masası üzerindeki basının baskısı her geçen gün artar. Bunun üzerine Ulusal Polis Komiseri Magnus, devam eden soruşturma için Oslo Cinayet Masası’ndan Dedektif Arnar’ı Reykavik’e çağırır.
Dizinin devam eden bölümlerinde Arnar ve Kata bir seri katille karşı karşıya olduklarını anlarlar. Olay, katilin öldürdüğü kişilere önceden gönderdiği bir fotoğraf ile biraz daha netleşmeye başlar. Fotoğraf, 80’li yıllarda bir devlet yurdu –Valhalla- önünde çekilmiştir. Dedektifler bu bilgi üzerine soruşturmalarının merkezini bu yurdun olduğu kasabaya kaydırırlar ve hiçte güzel olmayan bilgilere ulaşırlar.
Soruşturma oldukça ilginç yerlere uzanır. Valhalla’dan kaçan ve bir daha kendisinden haber alınamayan bir çocuğun yurdun bodrum katında öldürüldüğü anlaşılır ve ailesine bu bilgi verilir. Bu bilgiyi öğrenen ölen çocuğun babası, bir doktoru daha önce işlenen cinayetlere benzer bir biçimde öldürür. Öldürülen doktor, yurdun önünde çekilen fotoğrafta vardır. Dolayısıyla seri katilin öfkeli baba olduğu zannedilir ve dosya kapanma noktasına gelir. Arnar, geri dönüş hazırlıklarına başlar. Kata ve kasaba polisi, dosya tam kapanmış derken Ulusal Polis Komiseri Magnus hakkında soruşturma açılması için başvuru yaparlar, fakat başvuruları aceleyle reddedilir. Olaylar daha da ilginç bir kaotik yapıya bürünür.
Dizinin finalini sizlere bırakıyorum heyecanı kaçırmamak adına. Dizi hakkında birkaç genel yorumda bulunmazsak bu işe haksızlık etmişlik oluruz. Öncelikle senarist ekibini kutlamak gerek. Ana hikayeyi bulduktan sonra güçlü yan hikayelerle desteklemekle kalmamışlar, nerdeyse ana hikayeyi unutturacak derecede yan hikayecikler oluşturmuşlar. Özellikle Arnar’ın hikayesi oldukça etkileyici bir şekilde kurgulanmış. Bu kaotik ve komplike senaryoya eşlik eden oyuncu performansları ve sinematogrofi de fena değildi. Diziye dönük tek eleştirim ise senarist grubunda yer alan bir kişinin toplam sekiz bölüm olan maceranın yarısını yönetmiş olması. Farklı kişilerin perspektifinden izlemek çoğu zaman yaratıcı ve eleştirel düşüncenin aynı bağlamda yoğrulması anlamına geleceğinden farklı yönetmenler tercih edilebilirdi diye düşünüyorum.