Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yalnız Ölü Balıklar

Diğer Yazılar

KAMBUR

KAYIP

BİR EFSANE BİR CİNAYET

Kasvet Ulu
Kasvet Ulu
Umut Yazar, tercih ettiği adıyla Kasvet Ulu; 24 yaşında, Ankaralı, Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi öğrencisi. Öyküleri ve şiirleri Lemur Dergi, Lagari Fanzin, Hayalet Resimli Mecmua, Meskalin Fanzin, Mahal Edebiyat, İshak Edebiyat, bilimkurgukulübü, YBKY Dergi, Esrarengiz Hikâyeler, Heft Ahter, kurgusal.net gibi mecralarda yayınlandı. Ayaküstü Kurgu’da yazarlık yaptı. İki yazar arkadaşı ile Paralel Evren adında bir kurgu podcasti yapıyor.

Sokaklar boşaldı, gece çöktü, ayaz bindirdi. Bu beton yığını, karanlık, ölüm gibi sessiz şehirde, bu insan enkazında, ebedi inşaat Ankara’da yalnız, yapayalnız bir çocuk parkında oturmuş, dördüncü biramı yudumluyordum. Viski açıldığı gibi bitti, öteki biralar su gibi aktı, dökme demirden yapılma dönme dolabın dibine işedim beş kere. Öyle altıncı katı izledim. Bir faça Şahin geçti, bangır bangır müziğini her yana duyurdu. Bir sarhoş kustu önümdeki çöpe. Bir köpek uzun uzun beni inceledi bir ara, sonra titreyerek sallapati yürüyüp geceye karıştı. Orada öyle, götüm donarken, kanımda demirden çok alkol akarken durdum, bekledim, düşündüm.

Gökyüzü açılmadı uzun süre. Çok sonra, sabah dörde doğru ay yüzünü göstermedi ama Kutlu Group’un yörüngeye gönderdiği reklam uydularının neon renkleri parıldadı. O sıra elime telefonu aldım, numarayı çevirdim, kulağıma dayadım.

Güzel bir kadın olduğuna emin olduğum birinin sesi “Aradığınız numara kullanılmamaktadır.” dedi bant kadından. “Numarayı sildirmiş.” dedi. “Hattı iptal ettirmiş lan!” dedi. “Yine de sen bilirsin ama arama bence.” dedi. “O kızdan sana hayır yok. Senden de bi’ yol olmaz.”

Bir küfür savurdum geceye. Ayağa kalktım, dengemi toplamam on saniye sürdü.

Tekel kapatmıştı. Yanından dolanıp binanın dış kapısına geldim. Tek tek baktım zillere, isimliği boş bir tanesine uzun uzun üç kere bastım. Biri otomata basıp “Kim o?” diye sordu sakince.

“Benim lan ben!”

“Kimsin?”

“Haaa… Öyle mi olduk yani? Öyle mi oldu şimdi? Öyle mi oldu?”

Ses gelmedi.

“Kapıyı aç ulan!”

Statik kesildi. Bir süre öyle dış kapının buzlu camında kendi siluetimi izledim. Sonra cızzzt diye bir sesle kilit açıldı. İçeri girdim.

Beş altı basamakta bir soluklandım, kusacak gibi oldum bir ara, sonra o geldi, koluma girdi. Beni dar, havasız bir daireye çıkardı. Rahatsız bir koltuğa yığılıverdim. Karanlıkta, onunla bakıştık öyle. Beş dakika, on dakika, belki daha uzun.

Sonra “Ya Bülent abi,” dedi. “Niye böyle yapıyorsun abi?”

“Napıyorum? Napmışım? Napıyormuşum?”

“Abi niye bırakmıyorsun peşimi?”

Derin bir iç çektim. Önüne kalın bir perde asılmış pencereden dışarı baktım. Başka bir pencereye bakıyordu ev. Oranın camındaki yansımadan çocuk parkıyla Dikmen’in bir kısmı görünüyordu.

“Bir tane bir şeyim oldu benim.” dedim. “Çok sevdim. Şu a*ına koduğumun hayatında bir şeyi çok sevdim. Onu da benden aldınız…”

“Abi gözünü seveyim bak bu böyle gerçekten olmuyor.”

“Ne olmuyorlan! Ne olmuyor!”

“Abi,” dedi. Sustu sonra. Diyecek bir şey bulamadı.

“Hayır,” dedim. “Biliyorum ben… Yoook… Çok da iyi biliyorum lan. Sevmediniz onu, çünkü size uymadı değil mi? Çünkü gerçekti lan. Gerçekten daha gerçekti. Sizin yalanlarınıza uymadı. Uymadı lan işte!”

“Abi bu daha ne kadar devam edecek?”

“Sen yapmadın mı oğlum! Sen yapmadın mı?”

“Yav abi… İnsanoğlu hata yapmaz mı? Sen hiç hata yapmıyor musun?”

“Başkasının hayatını s*kecek bir hata yapmıyorum.”

“Yav abi,” dedi. Etrafını gösterdi. “Şuraya bi’ bak. Bak bi’ şuraya. Şu hâle bi bak.”

Öyle boş boş etrafıma baktım. Tek göz bir odada, bir çürük şilte bir baza, etrafta onlarca kablo, bilgisayar donanımı, köşede ahşap masa, çöp kovası.

“Şu hâlime bir bak…”

“Hayır ne oldu? Sen silmedin mi? Hayatını satmadın mı? Hayallerini satmadın mı!”

“He sattım,” dedi. “Napayım yani? Yav abi… Kaç aydır bak gözünü seveyim. Polise gidicem gidemiyorum. Korkuyorum senden.”

“Ne polisi lan! Polis benim Ozan! Polis benim oğlum! Emekli olduk diye bitmedi polisliğimiz…” Öksürdüm. “Biliyorum ben. O mükemmel değildi değil mi? O yüzden istemediniz onu. Ama benimdi…”

“Abi bak gel ben seni evine bırakayım. Kafan güzel olmuş, alkollüsün. Bu böyle hiç olacak gibi değil. Yarın dinç kafayla…”

“Heeaasiktir lan…”

“Ya ben üzülmüyor muyum? Ben kendime kızmıyor muyum?”

“Ne yaptığını çok iyi biliyorsun!”

“Ne yaptım ben abi?”

“Hayatımı s*ktin!”

“Eyvallah abi,” dedi. Sonra sustuk. Konuşmadık öyle. Birbirimize baktık. Derin bir iç çekti, şakaklarını ovdu.

“Abi bak,” dedi. “Ben bir program yazdım değil mi? Adını Sevgi koydum, Sevgi’yi pazarladım, değil mi abi?”

“Düzgün konuş s*kerim tahtanı!”

“Yaptım mı abi bunu? Yaptım mı yapmadım mı?”

“Yaptın. İyi bok yedin!”

“Sonra ne oldu? He? Ne oldu? Sevgi çok beğenildi. Her tarafta herkes abone oldu. Sonra Kutlu Group gelmedi mi? Beni satın almadılar mı? Parayı karıya kıza yedirmedim mi? Aha bu bok çukuruna düşmedim mi? Ben milyoner olacakken maaşlı çalışan oldum lan. Şimdi benden ne istiyorsun? S*keyim böyle işi, kapitalizm yine kazandı, büyük balık küçük balığı yuttu mu diyeyim? Onların standartlarına uymadı, sildiler Sevgi’yi, kaynak kodlarına kadar sildiler, yerine daha güzel, daha uyumlu bir kadın yazdılar. Ben mi suçlu oldum şimdi? Ben mi sildim?”

“Bir daha yaz lan! Bir kere yazdın bir daha yaz!”

“Yazamam abi yazamam sözleşme imzaladık. Sattım diyorum. Bitti!”

“İyi bok yedin! Hepsi senin yüzünden…”

Tekrar sustuk. Bu susuşlar yaşatıyordu beni. Yoksa ya ağlayacak ya kusacak ya birini öldürecektim. Sustuk öyle, kesildi sesler. Sessizlik sardı ansızın. Uyudu başkent, bu koca şehir uyudu sanki, bu mükemmel izolasyon uykuya daldı. Bir yerde bir kadeh kırıldı. Bir yerde iki sevgili ayrıldı. Çok oldu, çok zaman geçti üstünden…

“Eyvallah abi,” dedi sonra. “Eyvallah. Bak benim yarın işim var. Şirketin yemeği var. Koduğumun yerinde IT’ci eleman olduk. Bak sabah yedide işteyim, saat dört!”

“Sevmediniz,” diye mırıldandım, “İstemediniz onu… Mükemmel değil diye, gerçek bir kadın gibiydi diye istemediniz. Size sizin gibi or*spular lazımdı.”

“Abi, Bülent abi. Gel ben seni eve bırakayım,” Kolumdan tuttu. “Hadi, gel abi.”

Çekip kurtardım kendimi. Dışarıda birkaç yerden ezan sesi geliyordu. Bir köpek uluyordu uzaklarda bir yerlerde. Pencerenin arasından ölüm gibi bir soğuk sızıyordu, yanaklarımdaki gözyaşlarını donduruyordu. Sevgi’yi düşündüm. Onunla ettiğimiz kavgaları, küsüşlerimizi, yaşadığımız onca şeyi düşündüm. Triplerini, saçma sapan hallerini ama benim oluşunu düşündüm. Başlı başına, her şeyiyle, tamamıyla benim oluşunu.

Tekrar koluma girdi, “Gel abi,” dedi.

“Olmuyor,” dedim. “Onsuz olmuyor oğlum… Olmuyor işte… Anlamıyorsunuz siz… Olmuyor oğlum…”

“Gel abi gel… Gel…”

“Nasıl geçiyor oğlum bu? Geçecek mi bu? Nasıl geçiyor bu?”

Bir an durup düşündü. Gözleri daldı onun da. “Valla klişe olacak ama,” dedi. “Zaman abi… Zaman işte… Öyle geçecek, unutucan… Bir gün kadehi koyarken hatırlamayacaksın artık, o zaman da hiç olmamış olacak zaten… Hiç yaşamamış olacak… Sabredicen abi… Hadi Bülent abi… Gel abi…”

Arabanın arka koltuğuna devrildim, ellerimi iki bacağımın arasına aldım. Eve gidene kadar öyle gökyüzündeki reklam uydularını izleyerek yattım, ağladım, Sevgi’yi düşündüm.

En Son Yazılar