Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

YeniSayı Çıktı

Polisiye Dergi Dedektif'in yeni sayısını şimdi ücretsiz okuyabilirsin!

DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜNDE BU AY

Diğer Yazılar

Gamze Yayık
Gamze Yayık
Gamze Yayık. 1972 yılında doğdu. Babasının memuriyeti nedeniyle Türkiye’nin farklı şehir ve okullarında süren eğitimi, Dokuz Eylül Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nden 1994 yılında mezuniyetiyle son buldu. İşsiz bir mühendis olarak başladığı yetişkinliğini Ying Yang mahlasıyla DivxPlanet sitesinde polisiye dizi ve filmlere gönüllü altyazı çevirmenliği, altyazı editörlüğü yaparak geçirdi. En büyük tutkusu olan kitaplardan ve okuyup öğrenmekten asla vazgeçmedi. İzmir’de yaşıyor. Halen Handan Gökçek’in “Yaratıcı Yazarlık” Atölyesi’nde polisiye okuma tutkusunu yazma uğraşına çevirmeye çabalayan bir öğrenci.

ÖLÜM TEHDİDİ- NICHOLAS BLAKE

DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜNDE BU AY 1

Dedektif Dergi yazarları olarak polisiye metinler üretmek için hem güncel hem de eski edebiyat eserlerini okumak kadar tartışmak gereğini hissetmiş ve kendi kitap kulübümüzü kurmuştuk. Geçtiğimiz sayılarda Kasım 2023 tarihinden itibaren iki ayda bir yaptığımız toplantılarımıza ait notlarımızı sizinle paylaştık. Okumayanlar veya tekrar okumak isteyenlere eski sayılara bir göz atmalarını salık veririz.

Bu sayı için klasik polisiyenin başarılı ismi Nicholas Blake’in Ölüm Tehdidi romanını okuyup konuştuk.

Altı Dedektif Dergi yazarının katıldığı toplantıdan hem okur hem de yazar olarak büyük keyif aldık. Sözü uzatmadan Ramazan Atlen’in sunumunu yaptığı kulüp toplantımızın sadeleştirilmiş metnini sizlerle paylaşmak isteriz. Kitabı okumak isteyen okurlar için sürpriz bozan uyarısı vererek başlayalım. Keyifli okumalar.

DEDEKTİF DERGİ KİTAP KULÜBÜNDE BU AY 2
Nicholas Blake

Ramazan Atlen: Asıl adı Cecil Day-Lewis olan Nicholas Blake 1904 İrlanda doğumlu, şair ve yazardır. Birkaç yıl öğretmen olarak çalıştıktan sonra tam zamanlı yazarlık yaptı. Polisiye roman yazmaya şiir kitaplarından elde ettiği gelirini desteklemek için başlamış. Yazdığı yirmi polisiye romanın on altısı Nigel Strangeways serisine dâhildir. İkinci Dünya Savaşı sırasında Enformasyon Bakanlığı’nda çalıştı. Savaştan sonra yayınevlerinde editörlük yaptı. Daha sonra Oxford’da şiir dersleri verdi. 1968’den 1972’deki ölümüne dek Kraliyet Şairi unvanını taşıdı.

Özel dedektif Nigel Strangeways polisiyelerinin ikincisi Ölüm Tehdidi 1936’da yayınlandı. Türü dedektif romanı, tarzı rahat polisiyedir.

Hikâyemiz kitabın yazıldığı 1930’lu yıllarda, İngiltere kırsalında geçiyor. Başlıca karakterler şunlar,

Nigel Strangeways. Özel dedektif.

Fergus O’Brien. Eski askeri pilot.

John Strangeways. Londra Emniyet Müdürü.

Leydi ve Lord Marlinworth. Nigel Strangeways’in halasıyla eniştesi.

Georgia Cavendish. Kaşif.

Edward Cavendish. İş adamı.

Lucilla Thrale. Profesyonel güzel, aktrist

Cyril Knott-Sloman. Gece kulübü sahibi.

Philip Starling. Akademisyen.

Arthur Bellamy. Uşak

Komiser Bleakley.

Müfettiş Blount.

Fergus O’Brien isimli eski askeri pilot birkaç aydır Noel gecesi öldürüleceğine dair tehdit mektupları almaktadır. O’Brien Londra Emniyet Müdürü’ne mektup yazarak özel dedektiflik yapan yeğeni Nigel’ın kendisine göz kulak olmasını ister.

O’Brien 1. Dünya savaşında hava kuvvetlerinde görev almış, büyük kahramanlıklar göstermiştir. Orduya yazıldığı 1915 öncesi yaşamı bilinmemektedir. Üstlerine itaat etmediği için ordudan ayrılmak durumunda kalmış, halk arasında popüler bir kahraman haline gelmiştir. Bir keşif sırasında çölde kaybolan Georgia’yı kurtarırken kaza geçirmiş, bir süre sonra da taşrada inzivaya çekilmiştir.

Nigel, 22 Aralık’ta halası ve eniştesiyle yola çıkar. O’Brien Noel için kendisini tehdit edebileceğinden şüphelendiği ve vasiyetinde pay verdiği tanıdıklarını davet etmiştir. Ölümcül bir saldırıdan korunmak için tedbir amaçlı evdeki odasında değil kulübede uyuyacaktır.

Ertesi gün konuklar gelir. Noel akşamı (25 aralık) onlara Nigel’ın halasıyla eniştesi de katılır. Nigel, yemekten önce misafir odasında OBrien’la Lucilla’nın konuştuklarını duyar. Kadın pilotun odasına gelmek istemekte ancak pilot reddetmektedir.

O’Brien, Nigel’ın halasına tanıdık gelmiştir. Sloman dişleriyle ceviz kırma gösterisi yapar.

Nigel sabah uyandığında kar yağmıştır. Verandanın çatısı karla kaplıdır ancak evin önünden kulübeye giden tek bir kişiye ait ayak izlerini görünce rahatlar ama O’Brien’ın hala uyanmamış olması yüzünden endişelenir.

Hemen aşağıya iner. Verandada Edward beklemektedir. Nigel, kulübeye bakacağını söyler. Edward’la birlikte kulübeye girdiklerinde O’Brien masanın yanına yığılmış bulurlar. Gömleğinde kan, paltosunda yanık izi vardır. Sağ elinin yanında tabancası durmaktadır.

Uşak ve diğer konuklar da verandaya çıkarlar. Nigel, O’Brien’ın intihar ettiğini söyler, verecekleri tepkiyi görmek için konukların cesedi görmelerini sağlar.

Olay yerine polisler ve doktor gelir. Doktor olayın intihar olduğunu, gece on ile sabah üç arasında gerçekleştiğini söyler. Bileklerindeki morlukları ve kırık kol düğmesini O’Brien’ın düşerken masaya çarpmasına bağlar.

Komiser, O’Brien’ın kulübedeki ayakkabılarını kardaki izlerle karşılaştırır, izler uymaktadır. Nigel tehdit mektuplarını gösterir. Komiser konuklara karın ne zaman yağmaya başladığını ve durduğunu sorar. Philip, on ikiyi beş geçe karın yağdığını pencereden görmüştür.

Georgia ikiye çeyrek kala abisinden uyku hapı istemiş, o sırada karın yavaşladığını fark etmiştir. Ayrıca O’Brien en son on biri kırk beş geçe canlı görülmüştür.

Tabancadaki parmak izleri O’Brien’a aittir. Kulübede Nigel, uşak ve Cavendish dışında kimseye ait parmak izi yoktur. Karda başka ayak izi de yoktur ayrıca izler kulübeye doğru gitmektedir. Komiser olayın intihara benzediğini söyler.

Nigel itiraz eder; O’Brien intihar ettiyse neden onu kendisine göz kulak olsun diye çağırmış ve kulübede yatmak gibi tedbirler almıştır?

O’Brien’ın ayak izinin karda kalması için saat bir buçuk civarında dışarı çıkması lazımdır. Gece o saate kadar neden beklemiştir? Ayrıca söylediği gibi neden verandanın çatısından inmemiştir? Verandanın çatısından indiyse ve kar çatıdaki izleri örttüyse o zaman yerdeki izler başkasına ait olmalıdır. Ama yerdeki ayak izleri onunsa demek ki verandanın çatısından değil ön kapıdan çıkmış olmalıdır. Ama ön kapıdan çıkmak onun açısından cinayete davetiye çıkarmak anlamına gelir. Ayrıca bileğindeki morluklar ve kırık düğmenin yaşanan mücadele sonucu oluşması daha muhtemeldir. Nigel kulübeye ilk girdiğinde koltuğun arkasında ayakkabı görmemiş ancak ikinci kez kulübeye gittiğinde görmüştür. Yani ayakkabı otaya sonradan bırakılmıştır. Komiser sonunda ikna olur.

Nigel, halasıyla eniştesine haber vermek için yanlarına gider. Halasından O’Brien’ı nerede gördüğünü hatırlamasını ister.

Komiser konuklarla görüşür. Hiçbirinin vasiyetten haberi yoktur.

Nigel eve dönüp Philip’ten konuklar hakkında bilgi alır. Lucilla, Edward’la birlikteyken adamın mali durumu bozulunca onu terk edip O’Brien’a yanaşmıştır. Ayrıca Sloman ile Lucila’nın birlikte şantaj işleri yaptığına dair dedikodular vardır. Philip kulübeye doğru giden ayak izlerini katilin geri geri yürümesiyle açıklar.

O sırada uşağın saldırıya uğrayıp yaralandığını öğrenirler.

Komiser konukları sorgular. Philip Starling dışında herkesin saldırıyı gerçekleştirmeye fırsatı vardır.

O’Brien’ın odasında Lucila’nın yazdığı bir not bulunur. Kadın notta gece kulübede buluşmak istediğni yazmıştır. Lucila inkâr etse de Edward yazının ona ait olduğunu söyleyince kavga ederler. Bunun üzerine Edward, bir bilgi verir: Knott-Sloman, Edward’a Lucilla’nın odasında onu beklediğini söylemiş, Edward odaya gittiğinde Lucilla on bin sterlin istemiş vermezse metresi olduğunu polise söyleyeceğine dair şantaj yapmıştır.

Nigel’la komiser akşam karakola giderler. Otopside O’Brien’ın en fazla birkaç yıl yaşayabilecek bir hastalığı olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca polisler bir dilencinin cinayet gecesi araziden geçtiğini, Knott-Sloman’ın cinayetin ertesi günü kasabaya gidip bir posta gönderdiğini öğrenmişlerdir. Komiser bu postaya el konulmasını ister.

Komiserle Nigel geri dönerlerken yolda evsiz bir adamla karşılaşırlar. Adam o gece Chatcombe arazisinden geçen kişidir. Kar yağmaya başladığında kulübenin yakınındadır. Kulübeye sığınmak istemiş ama içeride Sloman’a benzeyen biri olduğunu görmüştür. Adam kulübede bir şey aradıktan sonra çıkmış, bir süre sonra kulübeye O’Brien gelmiştir.

Ertesi gün Müfettiş Blount gelir. Bazı haberler verir: Sloman’ın gönderdiği paketin içinde Edward’in Lucilla’ya yazdığı mektuplar ve bir de Sloman’ın O’Brien’a yazdığı (Lucilla’yı terk etmesini telafi etmesi gerektiğine dair) bir şantaj mektubu vardır.

O’Brien’ın avukatlarının vasiyetten haberleri yoktur ancak pilot, ölümünden bir yıl sonra açılmak üzere mühürlü bir zarf göndermiştir.

Ayrıca Müfettiş, Sloman’ın gece kulübüne gitmiş, mektupların oradaki daktiloyla yazıldığını ortaya çıkarmıştır. Bu yüzden cinayeti Sloman’ın işlediğini düşünmektedir.

Sloman’ı sorgularlar. O’Brien’a şantaj mektubu yazdığını kabul eder. Mektubu Noel gecesi çay saatinden sonra vermiş, o gece kulübeye mektubu bulup geri almak için gitmiştir. Ama bulamayınca eve dönmüştür. Postayla gönderdiği paketin içinde ne olduğunu bilmediğini, onları göndermesini Lucila’nın istediğini anlatır. Kendi mektubunun o pakete nasıl girdiğini bilmemektedir.

Lucila’yı sorgularlar, mektupları Sloman’a verdiğini kabul eder ancak şantaj olayını inkâr eder.

Akşam altı buçukta Sloman odasında ölü bulunur. Siyanürle zehirlenmiştir. Önce katil olduğu için yakalanacağını anlayınca intihar ettiğini düşünürler. Ancak zehri nasıl aldığı belli değildir. Nigel sonunda siyanürün cevizle verildiğini anlar. Böylece olayın cinayet olduğu anlaşılır.

Müfettişe göre Sloman cinayet gecesi kulübeye O’Brien’dan sonra gelen kişiyi görmüştür ve bu bilgiyi paraya çevirmeye çalışmıştır. Ancak katil Sloman’ın konuşacağını anlayınca onu öldürmüştür. İki cinayet için de en uygun aday Edward’tır. Siyanürlü cevizi gelmeden önce yedek bir cinayet yöntemi olarak hazırlamış ama sonradan Sloman için kullanmıştır.

Ertesi gün Nigel, O’Brien hakkında bilgi edinmek için Georgia ile konuşur. Pilot hakkında fazla bilgi alamaz ama evinde siyanür bulundurduğunu öğrenir. Müfettiş de Edward’tan aynı bilgiyi edinmiştir.

Nigel, O’Brien’ı ordu yıllarından tanıyan Jimmy Hope’un yanına gider. Jimmy Hope, O’Brien’la yakın zamanda görüştüğünü, hatta vasiyetine şahitlik ettiğini, diğer şahidin de aşçı olduğunu söyler. Böylece uşağın vasiyetin şahidi olduğu için saldırıya uğradığı teorisi boşa düşer. Ayrıca O’Brien’ın Fear isimli bir gençle orduya katıldığını ve savaş sırasında Fear’i koruduğunu anlatır. Nigel, Edward Cavendish’le O’Brien’ın savaştan önce tanıştıklarına dair bir fikre varır.

Bu arada halası O’Brien’ı hatırlamıştır. Savaştan önce yaptıkları İrlanda ziyaretinde Fear ailesinin yanında bahçıvan yardımcılığı yapan genç O’Brien’la çektirdikleri fotoğrafı gösterir. Fear ailesinin oğulları savaşta ölmeden önce kızları da gölde boğularak ölmüştür.

Nigel, İrlanda’ya gidip Fear ailesinin yanında dadılık yapan yaşlı kadınla görüşüp bazı bilgiler edinir. O’Brien’ın gerçek adı Jack Lambert’tır. Edward Cavendish, Fear ailesinin bir yakınıdır, evin kızı Judith’e aşık olmuştur, ikisi mektuplaşmışlardır. Ama 1913’te Jack Lambert gelince Judith ona aşık olmuş, Jack’le evin oğlu orduya katıldıktan bir süre sonra Judith, Jack’e mektup yazmış ama Jack gelmeyince Judith intihar etmiştir.

Nigel eve döndüğünde Müfettiş’le konuşup öğrendiklerini anlatır. Müfettiş’e göre OBrien’ı öldüren Edward’tır çünkü yıllar önce sevdiği Judith, O’Brien yüzünden intihar etmiştir. Lucilla’nın onu O’Brien için terk etmesi de ikincil bir tetikleyicidir.

Edward’ın o sabah verandada olması, Nigel kulübeye gideceğini söylediğinde tepki vermemesi, kardaki ayak izlerini korumaya çalışması aleyhindeki delillerdir.

Nigel, uşağa yapılan saldırıyı şu şekilde açıklar; Uşak, Sloman’ın şantaj mektubunu kulübede bulmuş ve notla adamın karşısında çıkmıştır. Sloman ise Lucilla ile ortaklık yaparak uşağa saldırıp notu almıştır. Ancak kâğıt yanlışlıkla Lucilla’nın gönderilmesini istediği mektupların arasına karışmıştır. Sorgulanan Lucila bu iddiaları kabul eder.

Nigel, O’Brien cinayetiyle ilgili kendi fikirlerini açıklayacakken Edward kız kardeşinin yardımıyla evden kaçar. Uzun bir kovalamacadan sonra uçaktan düşerek ölür. Kaçışı katil olduğuna delil sayılır.

Nigel son bölümde amcası ve Philip Starling’e yarım kalan açıklamasını tamamlar. Önce Müfettiş’in teorisini çürütür.

Bir kere mektupların üslubu Edward’a uymamaktadır. Müfettiş, Edward’ın siyanürlü cevizi O’Brien için yedek plan olarak hazırladığını iddia etmiştir ancak O’Brien cevizi dişleriyle kıran birisi değildir.

Ardından başka bir hikâye anlatır: O’Brien Judith’le evlenmek için orduya katılmıştır. Kız, Edward tarafından (gizli ilişkisini babasına anlatmakla) tehdit edildiği için O’Brien’dan yardım istemiş ama O’Brien izinler kaldırıldığı için dönememiştir. İki hafta sonra kızın intihar ettiğini öğrenince deliye dönmüş, kendini öldürmeye çalışmıştır. Savaştan sonra Georgia’yla tanışınca erkek kardeşinin Judith’in ölümüne yol açan kişi olduğunu anlamış ve intikam planını yapmıştır.

Tehdit mektuplarını kendisi yazmıştır. Çünkü ölümüne intihar süsü verilmesini önlemek istemiştir.

Lucilla’nın kulübede buluşmak için yazdığı notu Edward’ın masasına bırakarak kulübeye gelmesini sağlamıştır.

Ardından Edward’ı kendisini vurmak zorunda kalacağı bir duruma sokmuştur.

Edward ise kimsenin ona inanmayacağını düşünerek olaya intihar süsü vermeye çalışmıştır.

Sloman’ı öldüren de O’Brien’dır. Onun cevizi dişiyle kırma alışkanlığını bilmektedir. Cinayetin sebebi ise Sloman’ın savaş yıllarında ordu komutanıyken Judith’in kardeşi Fear’in ölmesine yol açan kişi olmasıdır.

Roman hakkında genel bir değerlendirme yapmak isterim. Ölüm Tehdidi geleneksel tarzda bir polisiye. Karmaşık bir cinayet, pek çok şüpheli, zeki bir dedektif var ve cinayetin gizemi geçmişteki bir olayda saklı.

Yazarın biraz ağdalı bir üslubu var. Şair olması hasebiyle bol bol şiir göndermesi yapmış. Tasvirler güzel ve yerinde yapılmış. Yazar diyalogları karakterlerin kimliğine göre ayarlamış, özellikle alt tabakadan karakterlerde onlara uygun bir konuşma biçimi vermeye dikkat etmiş. (İrlanda’daki şoförler gibi)

Romanın kurgusu karmaşık, çok fazla olay ve ayrıntı var. Sürekli yeni ipuçları ortaya çıkıyor ve okurun şüpheleri karakterler arasında gezinip duruyor, yazar sonda büyük bir sürpriz hazırlamış. Ayrıca roman boyunca çok fazla akıl yürütme yapılıyor. Olay örgüsü, sürekli yeni teorilerin üretilmesine imkân sağlayacak şekilde kurgulanmış.

Dikkatimi çeken bir husus da kitaptaki Komiser ve Müfettiş karakterlerinin aptal olmamaları, aksine işlerinin ehli insanlar olmaları.

Hikâyeyi Sherlock Holmes öykülerindeki gibi dedektifin yakınındaki biri anlatmıyor. Bu yüzden dedektifin sadece eylemlerine ya da konuşmalarına değil düşüncelerine de şahit oluyoruz. Bu da aslında sondaki sürprizi saklamayı zorlaştıran bir faktör ama yazar bunu iyi becermiş. Sondaki ters köşe bence hem çok etkileyici hem de çok başarılı.

Siyanürlü cevizin, cinayet işlemek için son derece orijinal bir fikir olduğunu düşünüyorum.

Ana entrikada ciddi bir kusur göremedim. Ancak bir kurgu hatası olduğunu düşünüyorum:

O’Brien, Edward’ı cinayet işlemiş durumuna düşürmek için ayrıntılı bir plan yapıyor ama onu kulübeye çekmek için Lucilla’nın kendisine yazdığı notu kullanıyor. Ama Lucila’nın böyle bir not yazacağını nereden bilebilirdi? Edward’ı kulübeye çekmek için başka bir hazırlığı vardıysa romanda bundan neden söz edilmedi?

Sonuç olarak çok fazla dipnot okumayı gerektirmesi dışında başarılı bulduğum bir polisiye roman.

Emel Aslan: Öncelikle Ramazan’ı bu yetkin ve başarılı çevirisinde dolayı tekrar tebrik ederim. Zamanın ruhunu çok iyi yansıtmış ve zor bir iş kotarmış. Günümüzde edebi değeri yüksek çevirilerle sık karşılaşmıyoruz. Kitaba başlarken biraz gözüm korkmuştu ama okudukça su gibi aktı gitti. Gayet keyifle okuduğum bir eser oldu.

Yüzüncü sayfada“O hâlde doktor aptalın biri,” dedi yaşlı kadın ateşli bir cesaretle. “Hayatımda bu kadar büyük bir saçmalık duymadım. Kazayla öldü. Bay O’Brien’ın canına kıyması, Herbert’in böyle bir şey yapma ihtimalinden daha düşük,” deniyor.

Nigel’ın halası O’Brien’ın kazayla öldüğünü nereden çıkardı ve nasıl bu kadar emin? “Kazayla olmuş olmalı,” gibi bir şey mi demek istiyor? Muhtemelen…

Yüz on üçüncü sayfadaki kısım benim için hayli şaşırtıcı bir bölüm oldu. Katilin Arthur Bellamy olduğunu düşünüyordum ki kendisi kafasına ölümcül bir darbe aldı ancak ölmedi. Yalnız kitabın sonunda adamcağızın durumunu da öğrenebilseydik keşke, öldü mü kaldı mı, bir sonuca bağlanmadı.

Yine aynı bölümde dikkatimi çeken bir durum oldu. Lucilla, kendisini O’Brien’ın metresi olarak tanımladı. Metres, evli olan adamlarla ilişki yaşayan kadınlar için kullanılan bir ifade ve O’Brien evli değildi. İlerleyen bölümlerde de herkes Lucilla için “metres” ifadesini kullandı. Ancak Georgia söz konusu olduğunda herkes “sevgilisi” tabirini kullanıyordu. Bu ayrımın neden yapıldığını tam olarak anlayamadım. Lucilla oyuncu, göz alıcı güzelliğe sahip bir femme fatale ve “hafifmeşrep” görüldüğü için mi metres olarak tanımlandı?  Georgia “namuslu” bulunduğu için mi “sevgili” mertebesine taşındı? Yazıldığı dönem itibariyle bu türden cinsiyetçi ifadeler normal karşılanıyordur muhtemelen.

“İçinde Edward Cavendish’in Bayan Thrale’e yazdığı mektuplar vardı; uzlaşmak isteyen birisinin mektupları,”  deniyor bir yerde. Burada kastedilen “uzlaşmak” mı “barışmak” mı? Edward, Lucilla’yla ilişkisine geri dönmek istediğine göre muhtemelen “barışmak” kastediliyor.

Gamze Yayık: Çok gıcık bir editörsün. (Gülüşmeler)

Emel Aslan: Evin aşçısı hakkında “Ya da Bayan Grant var; pek belli etmese de galiba bir kadın, bu yüzden de zehirleyerek öldürme potansiyeli taşıyor,” diyor yazar.

Bu kısım da son derece cinsiyetçi olmakla birlikte beni güldürdü.

Ve son olarak olayın gerçekleştiği gece Nigel ile Arthur Bellamy’nin derin uykuya dalmış olmaları ve olaya müdahale edememeleri hakkında bir teorileri vardı: Katilin Edward olduğunu sanıyorlardı. Edward’da uyku ilacı bulunduğunu biliyorlardı. Edward’ın gece uyanmamaları için kendilerine uyku ilacı verdiğini düşünüyorlardı. Katilin Edward olmadığı, O’Brien’ın kendini öldürdüğü açığa çıkınca bu uyku ilacı konusuna bir açıklık getirilmedi. O’Brien onlara uyku ilacı verdi mi? (Planının aksamaması için büyük ihtimalle verdi.) Verdiyse bunu nasıl yaptı?

Gamze Yayık: O’Brien’ın kurduğu düzen oyun kartlarının üst üste dizilişi gibi hassas. En ufak bir tesadüfi aksaklık tüm planın yıkılmasına neden olabilirdi. Sonuna kadar işledi evet. Ama Lucilla o mektubu yazmasaydı plan sekteye uğrardı. Yazar kurguyu epey zorlamış.

Reha Avkıran: Söyleyeceğim pek çok şeyi söylediniz. Kitabı çok beğendim. Adamlar ta o zamanlar neler yazmışlar diye düşündüm. Türk polisiyesi diyoruz ama bizde doğru dürüst bir polisiye yazılması şunun şurasında Ahmet Ümit’le falan 15 senelik mevzuu. Bizimkiler 1970’lere kadar utançlarından takma isimle polisiye yazdı. Neyse ki artık polisiye hor görülmüyor.

Bir yerde Bach, Beethoven ve Brahms aşkına diye bir söz geçiyor. Onu anlayamadım.

Gamze Yayık: Herkesin kendi kutsalı var demek ki, yazar da klasik müziği kutsal saydı.

Bir opera parçasına göndermedir belki. Ya da çevirmen hatasıdır.(Gülüşmeler)

Reha Avkıran: Güzel benzetmeleri var. Mesela “lezzetli bir cinayet gerekçesi”. Başka bir yerde Georgia için “cazibeli bir çirkinliği var,” diyor. Ama bazı yerlerde de benzetme konusunda işin tadı kaçmış. Bir yerde üç paragraf üst üste yoğun kullanmış benzetmeleri.

Mehtap Sezer: Güzel akıcı bir romandı. Ama yoğun göndermeler ve benzetmeler beni yordu ve düşündürdü. Acaba o dönemin bir gereği miydi bu? Bunlar polisiye bir romanı daha mı edebi yapar? Bilemiyorum. Ama benim okuma hızımı düşürdü o kısımlar. Çeviriyi çok beğendim. Ramazan’ın eline sağlık.

O’Brien, Philiph üzerinde hiç durmadı, ondan şüphelenmesi. Onu çok çabuk bertaraf etti. Adam öldüremez, cinayet işleyemez bir pozisyona soktu onu. Romanın sonuna doğru katilin Philip olmasını bekledim. Bir de vasiyetname avukattaymış, açıklanmadı.

Gamze Yayık: O’Brien bir sene sonra açıklanmasını şart koşmuş.

Emel Yayık: Yine de finalde mirasın kimlere kaldığını öğrenseydik güzel olurdu.

Mehtap Sezer: Keşke. Kurguyu böyle kurabilmesi parlak bir zekânın işareti. Hepsini bir eve toplaması bana Agatha Christie kurgularını anımsattı. Karakter diyaloglarında başarılıydı yazar. Örneğin Arthur karakteri konuşurken Rus klasiklerinden birini okuyormuşum gibi hissettim. Zaten karakter de Çarlık Rusyası’ndan kaçtığından bahsediyor. Cangıl kelimesini kullanışı hoşuma gitti. <komik benzetmelere ben de ekleme yapayım, ‘Arthur’un pankeke benzeyen burnu’. Sonuç olarak keyifle okudum, güzeldi. Biz siyasi karışıklıklarla uğraşmaktan herhalde edebiyata gerekli ehemmiyeti verememişiz. Umarım bundan sonra daha iyi şeyler olsun.

Serap Gökalp: Ben aranıza yeni katıldım. Kitabı bitiremedim ancak Ramazan beyin sunumundan sonunu öğrendim. Kesinlikle okuyacağım sonuna kadar. Çeviri için tebrik ederim.

Toplantımız sonraki polisiyemizin seçimi ve sohbet ile devam etti. Umarız siz de okuduğumuz kitaplara eşlik ediyor ve zevk alıyorsunuzdur.

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

En Son Yazılar