Ramazan Atlen / Tabutumdan Bakarken
Ramazan Atlen’in ilk kitabı Tabutumdan Bakarken, çok iyi bir hikâye kitabı. Yazar kitabını bir hikâye kitabı olarak düşünmüş, ancak aslında roman olmayı amaçlamayan bir çalışma da diyebiliriz belki. Faulkner’ın ülkemizde seneler önce ilk kez ‘Duman’, birkaç sene önce de ‘İki Hamlede Zafer’ adıyla basılan ve belki polisiye tarzı denebilecek eserinde de buna benzer bir durum vardı: Gavin Stevens’ın anlattığı ya da onun dahil olduğu bazı polisiye olaylar birbirini takip etmeden, ama aynı zaman ve evren içerisinde anlatılıyordu. Ramazan Atlen, başkarakteri dedektif Hüseyin Kalander’in yer aldığı yedi hikâye içerisinde bir roman olabilecek ama bağları olaylarla doğrudan bir araya getirilmemiş hikâyeler aracılığıyla bir “evren” kuruyor. Ve bu kurgu, çok iyi bir şekilde işliyor kesinlikle.
Ramazan Atlen’in en önemli gücü öncelikle üslûbunda aceleye yer vermeyen, sade, abartısız bir dil kullanması. Türk polisiyeleri okurken yaşanan okuma sıkıntılarını bu kitapta yaşamamıza sebep olan tek bir durum yok. Bu dil ayrıca yazarın kurduğu dünyaya ve evrene çok uyuyor: bu sakin, acelesiz, koşturmayan, olayları sıkış tıkış bir araya toplamayan dil hikâyeye kendisine özgü ağırlığını, akışını ve en önemlisi gerçeklik hissini ve rengini veriyor. Bazı kitaplarda hikâyelerin belki yazılış zamanlarının farklılığı, belki yazarın üslûp arayışları, doğru üslûbu oturtabilme arayışları sebebiyle kopukluklar, düşüşler yaşanıyor çoğu zaman. Bu kitapta eleştiriye söz konusu olabilecek tek nokta var, o da niteliğin düşmesine sebep olmuyor, sadece keşke şöyle olsaydı dedirtiyor. Bu anlamda yazarın kullandığı dil, anlatım biçimi, kurduğu öyküler, öyküleme biçimi, farklı hikâyelerin birbirine teması, kişilerin konuşmaları, diyaloglar, olay akışları hepsi birbirine uymuş, tutmuş bir atmosfer yaratıyor. Bu atmosfer kitabın çok iyi olmasının en önemli sebebi. Hayalimizde canlandırmamız istenen dünya, olay ve kişilerin, kurguya ve fantastik olsa bile o dünyaya uygun düşen ve kendince bir gerçeklik hissi verebilen atmosferi sağlaması olmazsa olmazı romanın, hikâyenin. Ne anlatılırsa anlatılsın, ikna olabilmeliyiz. Dil ikna edebilmeli. Kurgu; evet, bu böyle olmuştur, dedirtebilmeli okuyucuya.
Ramazan Atlen’in bir diğer önemli başarısı bence yine acelesiz ruh halleri diyebilirim. Dedektiften katile, kurbana dek bu karakterler kesinlikle bir sükûnet içerisinde konuşuyorlar. Anlamaya çalışan, gayret eden, üzülen, korkan, merak eden bu karakterler polisiyenin neden edebiyattan ayrı düşünülemeyeceğine dair bir başka kanıt gibi. Çünkü edebiyat insanı anlatmak ister. Suçlu, kurban, masum hepsi insan olma tecrübesinin tanıklarıdır, iyi anlatabilen bir kalem muhakkak bu tecrübeyi edebiyatla güzelleştirebilen bir kalemdir sonuçta. Bu kitapta bu niteliğin yakalandığını düşünüyorum kendi adıma.
Kitaba yönelik tek eleştirim, Yol Ayrımı hikâyesinin kitabın en kısa hikâyesi olarak neredeyse aksama hissi veriyor olması. Yazarın hikâyelerini aceleye getirmeden anlatma mahareti bu daha kısa hikâyede etkisini kaybetmiş olmuyor hayır, ama hikâyenin biraz daha uzun anlatılması gerektiği hissediliyor.
Tabutumdan Bakarken, ülkemiz edebiyatı ve Türk polisiyesi için güzel, kıymetli, okumaya kesinlikle değecek bir çalışma. Anları anlatma çabasındaki hikâyeler, ya da sürpriz sonlu hikâyeler yerine, suça itilen ya da suç işlemeyi seçen insanların hikâyesini abartı ve sahtelik kokmadan anlatabilen bütün gayretlerin değerli olduğunu söylemek gerek. İşte yazar bu ilk kitabıyla bunu başarmış. Umarım devamı daha da güzel olur.
Elçin Poyrazlar / Ecel Çiçekleri
Okuduğum en iyi polisiyelerden biri olarak Ecel Çiçekleri kitabını ancak ve ancak bir yumruğa benzetebilirim. Çok ama çok beğendiğim Feneryolu Cinayetleri’nden sonra okuduğum ikinci başyapıt da diyebilirim, kendi adıma. Umarım herkes Ecel Çiçekleri’ni okur; kitabın çok etkileyici finali veya katili öğrendiğimiz sürecin tamamı, kitap boyunca kurulan gerilim ve daha nice şey okuması keyifli, aynı zamanda üzücü ve ürkütücü bir haklılık payıyla kitabın son satırlarının müjdesi ya da tehdidine götürüyor bizi. Muazzam. Mutlaka okuyun.
Sema Fener /Hastanede Cinayet
Sema Fener’in kitabı küçük kusurlarına rağmen iyi bir polisiye kitabı diyebilirim. Ancak iyi polisiye kitabı derken kendi okuduğum Türk polisiyesi örneklerini düşünerek söylüyorum. Kitabın en iyi yönü kesinlikle birden fazla roman kişisini bir arada götürebilmesi. Başkomiser Altan görünüşte kitabın ana karakteri gibi düşünülebilir ama öyle değil aslında. Yazar birçok karakteri bir arada başarılı bir şekilde kotararak -arada tutmayan bir kıvamda da olsa- genel anlamda oldukça iyi bir atmosfer kuruyor; cinayet masasında çalışan ekibin olayları araştırması, soruşturması, karakterler arasındaki konuşmalar, çekişmeler ve nihayetinde katilin ortaya çıkması ve hatta onun da olayları açıklaması hep bu atmosferin niteliğine uygun şekilde akıyor. Bence Sema Fener bu anlatım ve öyküleme tarzını böyle sürdürürse bir iki kitap sonra çok, çok iyi bir eser ortaya koyabilir.
Türk polisiyesi okunmaya değer birçok amatör çalışma içeriyor. Bu amatör çalışmaların ilerisi için iyi bir ilk adım olduğunu kabul edecek olursak, Sema Fener’in iyi ve koca bir adım attığını söyleyebiliriz.
Su Tunç / Hatırla!
Kristal Kelepçe İlk Roman ödülü alan kitap, yazarı Su Tunç’un ilk polisiye eseri. Su Tunç muhakkak ki daha da iyi şeyler yazacak, çünkü bütün olumsuz yanları ve kusurlarıyla birlikte ‘Hatırla!’ aslında iyi bir kitap. Yazarın en büyük sıkıntısı bence kitaba çok fazla muamma doldurmuş olması. Sadece katil değil, Ethem’in geçmişi hatırlamaması vb birçok nokta finale doğru ilerlerken çözülmesi gereken çok fazla öge ve düğümün bir arada yürütülmesi ve bunların hem sonlandırılması hem de inandırıcılığını sürdürebilmesi anlamında sıkıntı yaratıyor. Yazarın çok başarılı olduğu noktalar, öncelikle atmosfer kurabilmesi, ilgi çekici bir akış kurabilmesi. Kişiler, olaylar ve olayların akışı merak uyandıracak bir şekilde sürüyor, aktarılıyor. Yazar ne zaman ki büyük sırları, gizemleri çözmeye kalkışıyor, işte o zaman olaylar hızlanıyor. Olaylar hızlanınca kısa süre içerisinde çok fazla yeni bilgi, davranış değişikliğiyle karşılaşıyoruz. Bu hıza okur olarak duygusal anlamda yetişmek zor, çünkü konu bitirilmesi gerektiği için oluyormuş hissi de veriyor bütün bu olanlar. Ne katilin ne geçmişin ne de olup bitenlerin karmaşıklığının verdiği his gerçekliğe uygun. Böyle olmasının sebebi de kitabın çok fazla sır barındırması bence. Genel bir değerlendirme olarak; ‘Hatırla!’ kitabının iyi bir polisiyeye yakın bir yerlerde duran iyi bir ilk kitap olduğunu söyleyebiliriz. Tempolu akışı da ilgi çekici, güzel. Kusurları da acemi bir polisiye yazarı için rahatlıkla aşılabilecek unsurlardan oluşuyor. Bütün bunlar dışında yazarın üslûbunun polisiye için rahatlıkla bir sürü karakteri konuşturabilen, kotarabilen bir çizgisi var, diyebiliriz. Önerir miyim peki? Elbette.
Hakan Güneri / Turan Caddesi No:25
Hakan Güneri’nin bu ilk kitabı aslında bir üçlemenin de ilk ayağı. İyi Türk polisiyelerinin bana en çok düşündürdüğü şeylerden birisi, içinde edebiyatın kelime oyunları, zorlamaları olmaksızın, hayatta olmanın güzel bir şey olduğuna dair verdiği o his. Olup bitenler kötü olsa bile yine de yaşamak güzel, dedirtiyor bana. Polisiyelerin, ama Türk polisiyelerinin polisiye edebiyatın batıdaki örneklerine kıyasla daha amatör durmasının böyle bir his verdiğini söyleyebilirim. Bir şekilde süslenmemiş, makyajla abartılmamış, sade ve hakiki bir şekilde hayatın kendisi gibi. Öte yandan ciddi, sağlam ve gerçek edebiyat eserlerinin talep ettiği ağır, detaycı okumaların yoruculuğunu bir kenara koyabilmenin verdiği bir konfor da söz konusu. Hakan Güneri’nin bu ilk kitabı kesinlikle karakterlerine yoğunlaşan, onları elinden geldiğince gerçek kişilere dönüştürmeye çalışan bir çalışma. Okuması keyif verici, güzel, iyi bir polisiye. Komiser Salih ve “karanlık yolcu”su Halis ilginç bir ikili. Kitabın finali ise dolu dolu.
Yazarın travesti bir insanı bu kitaptaki gibi bir şekilde sunabilmesi, anlatabilmesi; ona boyut kazandırabilmesi, onu gerçekçi bir şekilde betimleyebilmesi benim denk gelmediğim bir örnek oluşturuyor, bence bu sebeple bile takdir etmek gerekir Hakan Güneri’yi. Tabii ki öneriyorum Turan Caddesi No25’i. Kesinlikle!