Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

Yeni Sayı Çıktı!

En son hikaye, röportaj ve yazıları şimdi tıklayıp ücretsiz okuyabilirsiniz!

 Son Samuray / 4 – Katil Gibi Düşünmek

Diğer Yazılar

Mert Çetin
Mert Çetin
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Lisans Programı’nda öğretim hayatını sürdürmektedir. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi İle Ankara Topluluğu’nun düzenlediği ‘Bir Öykü Yaz İçinde Ankara Olsun’ adlı öykü yarışması için kaleme aldığı ‘Saat Altı Cinayetleri’ adlı polisiye öyküsü mansiyon ödülüne layık görülmüştür. (Mayıs 2019) Okumaktan keyif ve ilham aldığı yazarlar; Dostoyevski, Stefan Zweig, Orhan Pamuk ve Ahmet Ümit’tir.

Genç adam az sonra hayatının kırılma noktalarından birisiyle karşılaşacağından habersiz, pastanedeki tek dolu masaya ağır adımlarla yöneldi. Sabahın erken saatinde karşı taraftan gelen buluşma isteğine her zamanki rutin buluşmalarından biri diye fazla kafa yormamıştı, yüzünü yeni yeni kaplamaya başlayan sakallarından genç yetişkinliğe doğru yol aldığı anlaşılan kara yağız delikanlı. Dün evlerinin telefonunu alacaklı gibi durmadan çaldıran buluşmayı ayarlayan genç kız, az sonra yaşanacaklardan dolayı yüzüne çöken kara bulutları dağıtırcasına konuşmaya başladı.

“Cengiz biz ayrılmalıyız!”

Genç kızın ağzından çıkan bu tek cümle yüzündeki kara bulutların yüklerini bir anda oturdukları masaya boşalttı. Dışarıda hafif çiselemeye başlayan yağmur kırıntılarına masadaki iki gencin göz pınarlarından süzülen taze damlalar eşlik etmeye başladı.

***

“Başkomiserim! Cengiz Başkomiserim!”

Kapı aralığından odaya sızan gün ışığı, Cinayet Büro’nun karanlık atmosferini biraz olsun dağıtmıştı. İki gündür emniyette sabahlayan Başkomiser Cengiz, aldığı ilaçların etkisiyle yine bir kabusla güne uyanmıştı. Zihnini son zamanlarda fazlasıyla meşgul eden Süveyda’yı bir şekilde unutması lazımdı. Bunun için aldığı ilaçlar tam tersi etki yapmıştı. Ne zaman gözlerini kapasa belleğinin ortasından Süveyda fırlıyordu. En son gördüğü rüyayı zihninin en arka yerlerine saklamıştı oysa. Freud, insanların bastırma, bilinçaltına atma sayesinde yaşamlarına kaldığı yerden sorunsuz bir şekilde devam edebileceklerini, ayrıca rüyaların bilinçaltını açığa çıkardığını söylüyordu. Evet, bu ikisi de doğruydu, bizzat tecrübe etmiş, yaşayarak görmüştü. Bu durumun tam tersi olması için, yani bilinçaltına sakladığımız şeylerin tekrar gün yüzüne çıkması için rüyaların yanı sıra günlük yaşantımızda karşılaştığımız uyaranlarda etkiliydi.  Bastırdığımız duygularımız, dürtülerimiz onlara benzeyen uyarıcılara tekrar maruz kalmamızın derecesine bağlı olarak tekrar ortaya çıkıyordu. Bu durumun çok anormal şartlarda meydana geldiğini bilen Başkomiser Cengiz telefonuna gelen cevapsız çağrıları kontrol ederken kapıda dikilmekte olan yardımcısı ile göz göze geldi bir an. Komiser Yardımcısı Doğan aceleyle konuşmaya başladı:

“Başkomiserim, Ankara’da bu kılıcı yapabilen bir usta bulduk.”

***

Başkomiser Cengiz Ulus’ta bulunan Demirciler Çarşısı’ndan ayrılırken vakit öğle yarısını biraz geçmişti. Doğan’ın kendisine mesaj attığı adresteki dükkanda umduğunu bulamaması, cinayet dosyasının her geçen gün biraz daha genişleyerek zihninde kapladığı alanın artması, katil ya da katilleri yakalaması geciktiğinden dolayı maktullere ve yakınlarına karşı duyduğu mahcubiyetin yakasını bir türlü bırakmaması gibi çeşitli sebeplerden ötürü nefes alamaz hale gelmişti nerdeyse. Bu gidişle emeklilik dosyasını Bakanlığa teslim etmeden önce mesleğinin son yıllarını geçirmek üzere ülkenin uzak bir köşesine süreceklerdi kendisini. Kendisiyle beraber Asayiş Şube Müdürü ve Başkomiser Tekin’i de ülkenin başka yerlerine göndermeleri içten bile değildi. Bu dosyada yetki üçünün elindeydi çünkü ve çözüme ulaşamadıkları her an bu şehirdeki kalış süreleri kısalıyordu.

Emek Garajı’na bıraktığı emniyetin resmi aracını almak için yolun karşısına doğru geçmek üzere adımını atarken telefonu arsız bir çocuğun ağlayışına benzer bir tonda çalmaya başladı Başkomiser Cengiz’in. Bunun üzerine yola koyduğu sağ ayağını tekrar kaldırımın üzerine aldı ve arsız çocuğu bir an önce susturmak adına renkli ekrana dokundu.

“Başkomiserim! Demirci Yakup Usta’nın cesedini bulduk.”

***

Olay yerindeki meraklı kalabalık git gide artıyordu. Yoldan geçen herkes “Burada bedava bir şeyler dağıtılıyor galiba,” diyerek Manolya Apartmanı’nın önünde alıyordu soluğu. Bedava bir şeylerin dağıtılmadığını anlayanlardan bazıları burun kıvırarak yollarına devam ediyor, bazıları da “Biz Türk’üz! Aksiyon izlemeyi severiz,” diyerek polisin çektiği sarı bandın içlerine sokularak meraklı gözlerle olanı biteni kendi deyişleriyle AKSİYONU! meraklı bakışlarla süzüyorlardı.

Başkomiser Cengiz’in dükkanında bulamadığı Demirci Yakup korkunç bir şekilde katledilmişti. Bir film senaryosundan farksız olan olay mahallinde mesleğe yeni başlayan genç savcı karşılaştığı ilk ceset karşısında bayılmış, Başkomiser Tekin başsız, karnı delik deşik olmuş cesedi inceledikten sonra paketinde bulunan sigaraların yarısını bir saat içerisinde tüketmişti. Bozuk olan psikolojisi bu dosyadan sonra daha da bozulmuştu. Şu dosyayı kapattıktan sonra yıllık izne ayrılacaktı fakat bir türlü kapatamıyorlardı dosyayı. Her hafta yeni bir cinayet, yeni bir olay mahalli… Artık biri bu kısır döngüye dur demeliydi…

Kalabalığı yararak güçlükle ilerledikten sonra giriş kattaki kapısı açık daireye yöneldi Başkomiser Cengiz. Oturma odası olduğu anlaşılan odanın krem rengi ahşap zemini üzerinde yatan başsız cesede kanıksamış bir bakış fırlattıktan sonra bakışlarını odanın köşesinde sessizce dikilmekte olan genç başkomisere çevirdi ve konuşmaya başladı.

“Harakiri yapmış. Bu da demek oluyor ki Demirci Yakup eski bir samuraymış.”

En Son Yazılar